"Antalya'yı değil, Kars'ı görmek istiyorum"

NTV’nin sorularını yanıtlayan ünlü düşünür Slavoj Zizek, Fransa'da soykırım iddialarının inkarını cezalandıran yasa tasarısına tepki gösterdi.

Antalyayı değil, Karsı görmek istiyorum
27 Ocak 2012 Cuma 13:36 tarihinde eklendi.

 

“Modern Çağ’ın Sokrates”i olarak anılan, düşünür, felsefeci ve kültür eleştirmeni Slavoj Zizek NTV'nin yayınına katıldı.
 
Canlı yayında Can Ertuna'nın sorularının yanıtlayan Zizek, kapitalizmin geleceği, Fransa’daki Ermeni tasarısı, Avrupa Birliği ve Türk sineması konusanda değerlendirmelerde bulundu.
 
Slavoj Zizek, şunları söyledi:
 
“Wall Street protestosunun ışığı kesinlikle söndü. Zaten bu bekleniyordu. Bu işlerin her zaman böyle olduğunu görüyoruz. Arap Baharı’nda da böyle büyük ihtimalle böyle olacak. Müslüman Kardeşler ve asker arasındaki anlaşmalar... ‘Sizi ideolojik olarak kontrol ediyoruz, bütün yolsuzluğu bize bırakın’ tarzında açıklamalar. Ama bunlara rağmen hemen nihai pratikte çözümle görmüyoruz. İlk defa dünya bu kadar kitlesel bir protesto gösterisine sahne oldu. Kapitalizmi hedef alıyordu ancak bu kolay değil. Kapitalizmi neyle değiştirebiliriz bunu bile bilmiyoruz. Ancak formülü düşünmek için işgaller başlangıçtı, son değildi.
 
Hepimiz Fukiyama’ya onun yolunu takip eden insanlar gibiydik. Liberal kapitalist sistem düşünebildiğimiz tek sistem mi? ‘Biz bunu biraz düzeltebiliriz ama değiştiremeyiz’ gibi bir anlayış hakimdi. Ancak şu an bunda yapısal bir sorun olduğu gösterildi. Böyle bir sistemin yanlışlığı ortaya çıktı. Şu andaki standart endüstrilerimiz, standart hükümetlerimiz ve yapılarımız işe yaramıyor. Ekonomik sorunlarla başa çıkmak için yeterince güçlü değil.
 
'AKLI KONTROL ETMEKTEN BAHSEDİYORLAR'
Kapitalizm hakkında tipik Marksist belirsizlikle aynı fikirdeyim. Kapitalizm insanlık tarihinde en dinamik üretken sistem oldu. Çok büyük üretim gerçekleştirildi. Bugün bunu pek çok aşamada görüyoruz. Yeni sorunların ortaya çıktığını görüyoruz. Öncelikle pek çok ekoloji, realist felaket senaryoları var. Biogenetik devrimleri görüyoruz. İlk defa insanların akıllarını tam anlamıyla kontrol etmekten bahsediyoruz. Daha sonra fikri mülkiyet hakkı ile ilgili sorunları görüyoruz. Bu kapitalizmin para kazanmaya çalıştığı yollardan biri ama ben kapitalizmin fikri mülkiyetle ulaşabileceğini sanmıyorum.
 
'NE YAPMAK İSTEDİKLERİNİ BİLMİYORLAR'
Komünistlere bakacak olursanız, esas olan bu fikri mülkiyetin serbest dolaşımıdır. İsrail’de ABD’de her yerde yeni dünyalar oluşuyor; acaba bu problemle doğru düzgün başa çıkmamız mümkün mü? Özellikle de şu andaki liberal kapitalist ortamda bu sorunlarla başa çıkabilir miyiz? Maalesef hayır. Ancak 20. yüzyılan sona erdiğini biliyoruz. Stalin’in sosyalist kapitalizminde pek çok şey sona erdi. Doğrudan demokrasi bunların hepsi başarısızlığa uğradı. Şu anda kapitalizmin sınırlarını görüyoruz ancak bunun neyle değiştireceğimiz hakkında bir fikrimiz yok. Pek çok eyleme katıldım. Wall Street’te ‘Ne yapmak istiyorsunuz, nasıl bir tavsiyeniz var?’ dediğimde genel sözcükler kullanılıyordu.
 
'DEMOKRASİ AVRUPA'YA DA DAYATILMALI'
Ben hala Avrupa Birliği’ne inanıyorum. Şu anda AB’yi eleştirmek, kapitalizmi ve ırkçılığı eleştirmek çok moda ancak çok harika fikriler de çıkıyor. Ancak şu anda Avrupa’ya karşı olan en büyük tehdit İslamiyet, İslamafobia veya terörizm değil; tam olarak Avrupa’yı korumaya çalışan insanlar. Breivik’i hatırlayın, öğrencileri öldüren ırkçı kişiyi hatırlayın. Avrupa’yı korumaya çalışanlar tehdit gösteriyor ve Avrupa Birliğimiz Avrupa değil artık. Avrupa önemli ama hangi Avrupa diyoruz. Türkiye'ye baktığımızda İngilizce’de söylediğimiz gibi herkesin birtakım kirli çamaşırları vardır. Geçen yaz burada eşcinsel yürüyüşünüz oldu ve hiçbir sorun çıkmadı. Bu yürüyüş, Hırvatistan’da da Avrupa’da da oldu.
 
İnsan hakları ve demokrasi çok önemli. Türkiye'de de uygulanmalı ancak Doğu Avrupa’ya baktığımızda Balkanlar’a baktığımızda Sırbistan, Hırvatistan ve Macaristan’da da uygulanmalı. Ama o ülkelerde uygulanmadığını gördük. Eğer Türkiye'ye dayatılıyorsa bunlar diğer ülkelere de dayatılmalı. Bazı kişiler Osmanlı İmparatorluğu’nun tek bir kısmını vurguluyorlar. Ermenilerle Kürtlerle ilgili birtakım iddialarla suçluyorlar.
 
'FRANSA KENDİ TAHRİNE BAKSIN'
Düşünce özgürlüğünün sınırları nedir şeklinde tartışmalar sürüyor. 'Şeytan Ayetleri' kitabı sizin ülkenizde serbest mi diye sormak istiyorum. Herkesin düşünce özgürlüğüne getirdiği bir sınır oluyor. Bazı etik soruların, siyasi suçlarla ilgili soruların yasak konuymuş gibi görüşülmesi bana ilginç geliyor. Örneğin Yahudi soykırımından bahsedecek olursak bu tür suçlarla nasıl konuşulacağı ile ilgili yasal önlemler almak istiyorsanız öncelikle devletler kendi tarihlerine ve suçlarına bakmalıdır. Peki Fransızların Cezayir’de yaptığına ne diyeceğiz? Bu yüzden Kürtler ve Ermenilerle ilgili duruma bakacak olursak bu Jöntürklerin Avrupalı gibi bir ülke olmak istemesiyle ortaya çıktı bu sorunlar. Türkiye tam olarak bu tür şeyleri gerçekleştirerek batı birliğine dahil oldu. Geçmişe baktığımızda bunlar modern devletler tarafından kendi sınırlarını korumak ve devlet oluşturmak için işlenmiş suçlardır. Ermenilerde bu suçlar Türkiye Avrupalı olmaya karar verdiğinde işlendi. Etnik şiddet, Türkiye'nin ahlaki ve etnik durumuyla ilgili bir geleneği değil.
 
'ENTELEKTÜEL İNTİHAR'
WikiLeaks’in kurucusu Julian Assange’a bakın. Yaptığı şey, doğrudan terörizm değil, ancak İsveç’te tecavüzcü olduğuna dair suçlamalara daha yakından bakarsanız bu bir saçmalık. Biliyorsunuz İsveç iade edilmesini istedi ama ona karşı resmi, yasal bir suçlama yoktu. Gazeteciler tutuklanıyor ancak bu hiçbir şekilde batılı kendini beğenmişliğin dayatılması olarak gösterilmemeli. Batı da bunu reformların bir parçası gibi gösteriyorlar; ‘entelektüel intihar’ bile diyebiliriz. Şu anda Batı Avrupa’daki kültürel çalışmalar, sosyal bilimler bunları uzman yetiştiren fabrikalara dönüştürmek istiyorlar. Evet sizin de kendi problemleriniz , kirli çamaşırlarınız var. Ancak beni hayrete düşüren şey İstanbul’un entelektüel olarak ne kadar canlı olduğu. Çok heyecan verici burada yayınlanan çevrilen kitaplar. Bu batıda giderek kayboluyor. Tam olarak bu kültürel felsefi yansımalara yorumlara ihtiyacımız var.
 
'YILMAZ GÜNEY'İN FİLMLERİNİ HALEN HATIRLIYORUM'
Türk sinemasından maalesef birkaç film izledim, sanıyorum 30 yıl önceydi, Yılmaz Güney’in filmlerinde izlemiştim. Özellikle en sonuncusu çocuklar ve hapishanelerle ilgiliydi. Öylesine etkileyiciydi ki hala hatırlıyorum. Çocuklardan biri sistematik olarak gardiyanın tecavüzüzüne uğruyordu. Bu sahnenin sonunda yaşananları hatırlıyor musunuz, çok onurlu bir tepki gösterilmişti. İyi mi kötü mü diye düşünmeye gerek yok bazı filmlerde, son zamanlarda izlediğim ‘Melankoli’ filmine bakacak olursak. Çok ironik bir şeyden bahsedeceğim; Sovyetler Birliği Çekoslovakya’ya müdahale ettiğinde buna ‘kardeşe yardım’ dedi. Avrupa’nın entelektüel anlamda Türkiye'den kardeşçe yardıma ihtiyacı var.
 
'GÜNEY KIYILARINI DEĞİL, ANADOLU'YU GEZMEK İSTERİM'
Orhan Pamuk’un ‘Kar’ romanındaki şehre aşık oldum, o şehri ziyaret etmek istiyorum. Egzotik bir köy gibi değil. Öylesine kopuk ve hoş bir şekilde anlatılmış ki benim için en büyük başlangıçlarlar böyle. Örneğin; Çin’deki çok büyük değil ama orta büyüklükteki şehirler ilgimi çekiyor. Türkiye ile ilgili çok büyük umutlarım var. en Antalya kıyılarını, güneyi değil daha çok Anadolu’yu gezmek isterim.”

NTV