Cerrahpaşa'ya göre sadece 'yırtık' var

'Öldüren neşter' skandalına bakanlık inceleme başlatırken Cerrahpaşa yara izi için 'yırtık' dedi, ölüm nedenini açıklamadı.

Cerrahpaşaya göre sadece yırtık var
17 Ağustos 2012 Cuma 11:16 tarihinde eklendi, 2.881 kez okundu.

 

'Öldüren neşter' skandalına bakanlık inceleme başlatırken Cerrahpaşa yara izi için 'yırtık' dedi, ölüm nedenini açıklamadı.
 
Engin Sevinç, dün Adli Tıp önünde gözyaşlarıyla beklediği bebeğini bir kutu içinde alarak otomobiliyle Sakarya'ya götürdü.
 
Cerrahpaşa'da yaşanan skandal Türkiye'nin gündemine oturdu. Sağlık Bakanlığı inceleme başlatırken Cerrahpaşa Tıp Fakültesi de ölümde ihmalleri olmadığını belirten bir açıklamayla kendisini savundu.

 
İki düşük ve bir dış gebelikten sonra üçüncü denemede 35. haftaya kadar normal bir hamilelik yaşayan Sakaryalı Yeliz Sevinç, erken doğum riskiyle karşılaşmıştı. Yeliz Sevinç Cerrahpaşa’ya gelmiş, ancak bebek kâbusa dönüşen bir doğumda kaybedilmişti. Cerrahpaşa’dan yapılan açıklamada, süreç şöyle anlatıldı:
 
“Adapazarı‘nda iki hastane tarafından kabul edilemeyen Y.S. isimli 34 haftalık hamile, 10 Ağustos günü Cerrahpaşa Kadın Doğum Anabilim Dalı’na yatırılmıştır. Sezaryen endikasyonu konarak ameliyathaneye alınmak üzere odasına yatırılmıştır. Bu arada enfeksiyon riski nedeniyle antibiyotik başlanmış, akciğer gelişimini sağlamak için kortikosterid verilmiştir. Ancak, doğum aniden başlamış ve ilk müdahale hasta odasında, daha sonra, makat gelişi olan bebek, bir alt kattaki müdahale odasına alınmıştır. Bu arada rahim kasılması nedeniyle bebeğin boynu sıkışmış, kurtarmak için gereken tıbbi manevralar yapılmış ve epizyotomi gerçekleştirilmiştir. Annenin hayatını riske atmamak için gereken tıbbi manevralar sırasında bebeğin dudağında ve yanağında yırtık oluşmuş, dudağı dikilmiş, yoğun bakıma alınmış, ancak kurtarılamamıştır. Normal doğumda rutin olarak uygulanabilen epizyotomi bebeğin hayatını tehlikeye atmadığı gibi doğumu kolaylaştırıcı etkisi de vardır. En başından itibaren aileye durumun ciddiyeti anlatılmıştır.”
 
Cerrahpaşa’nın açıklamasında bebeğin ölüm nedeni yer almadı. Adli Tıp Kurumu yetkilileri ise kesin ölüm raporunun ancak 4 ay sonra çıkacağını, ancak ilk görüntüden ölümün derin yaradan kaynaklandığı kuþkusunun yüksek olduğunu söyledi.
 
Bebeği gördünüz mü?
 
Ölüm nedenini tam olarak onlar da bilmiyordu. “Bebeği gördünüz mü hiç?” dediğimde “Bir kez” diye cevap verdi baba Engin. Peki neredeydi Beren bebek? Bir anda Engin Sevinç “Morga beraber gidelim mi?” dedi. Belli ki yürek dayanmaz acıya karşı yanında bir güç istiyordu. Beraber indik merdivenleri. Heyecandan yüreğim kıpır kıpır. Dayanabilecekmiydim? Bir anne olarak oğlumun doğumunda yaşadıklarım, git gellerim başladı.
 
12 yıl önce bir mucizeye tanıklık ediyordum. Sanki dünya durmuştu. Anne-evlat sevgisi ve bağlılığıyla ilgili o güne kadar sorguladığım her şey bir anda cevap bulmuştu. Benim yavrumdu, canımdan candı... Eli, kolu, organları henüz oluşmamıştı ama artık ismi bile vardı. Artık anlıyordum, kız çocuklarına sık sık dile getirilen “Anne olunca anlarsın” serzenişlerinin ne demek olduğunu... Ama tam olarak anlamamışım. Asıl, hatalar silsilesiyle hayata doğduğu gün veda eden bebek Beren’in yüzündeki neşter yaraları bu serzenişin ne demek olduğunu bana anlattı. Çünkü tüm çocuklar evladındır. O yüzdendir ki annelerin acıları ortaktır ve çok büyüktür. 
 
Yarayı göstermemişler
 
Gazeteci dürtülerim ve kendime “Yapabilirsin, dayanmak zorundasın” telkinleri arasında morgun kapısındaydık. İmam ile babanın konuşmaları hayal meyal kulaklarımda. Sonra ise o an... Beren’in cansız bedeni ve minik yüzündeki o koca kesik... Başım dönüyor, ağzım kuruyor. Fotoğrafı çekerken ellerim titriyor. Baba Engin’e daha önce bebeğin yüzünün yaralı tarafı yastığa dayatılıp sağlam tarafı gösterildiğinden o da şokta. Ve babanın yüreğinden kopan o haykırış kulaklarımda: “Çek Mine, çek. Başka Beren’ler ölmesin diye çek!”
 
Doktorlar: Her şey 15 dakikada oldu
 
Cerrahpaşa’da bebeğin öldüğü doğumu yaptıran ekip “Bebekte oluşan kesi daha sonradan izi kalmayacak bir kesi idi. Her şey 15 dakika içinde oldu. Sezaryeni bekleyecek vaktimiz yoktu. Bebek prematüre idi, doğum zor oldu ve solunum yetmezliğinden hayatını kaybetti. Çok üzgünüz” dedi.
 
Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği Başkanı Mete İtil, operasyonu yapan ekiple görüştü ve izlenimlerini Radikal’e aktardı. Hastanın olaydan üç-dört gün önce suyu geldiği için Cerrahpaşa’ya yatırıldığının kendisine aktarıldığını belirten İtil, şunları söyledi:
 
“Bana verdikleri bilgiye göre prematüre bebek olduğu için akciğer gelişiminin tamamlanabilmesi amacıyla doğum geciktirici iğneler yapılıyor. Sezaryen için de tarih belirleniyor. Ancak olay günü aniden bebeğin ayakları ve kordonu sarkıyor. Acilen müdahale ediliyor. Bu tür doğumların yüzde 5’inde görülen rahim ağzı spazmının gerçekleştiğini söylediler. Bir başka deyişle bebeğin kafasının sıkışması. Bebek her türlü manevraya rağmen kurtarılamayınca, bu tür durumlarda yapılan rahim ağzı kesiliyor ve bebek çıkartılıyor. Bebek prematüre. Solunum yetmezliğinden ölüyor. Sezaryen yasasıyla ilgisi yok. Ekip gerçekten çok üzgün, ellerinden gelen her şeyi de yapmışlar. Olayın çok hızlı geliştiğini ve 10-15 dakika içinde böyle bir sürece dönüldüğünü söylüyorlar. Önce asistanlar müdahale etmiş, olayın ciddileşmesi üzerine hemen doçent arkadaş da müdahalesini yapmış.”
 
İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Dr. Ali Çerkezoğlu da dosyayı hastaneden istediklerini ancak olay netleşmeden kimsenin suçlanamayacağını belirtti.
 
O fotoğrafı nasıl çektim?-Mine Tuduk - Radikal
 
Hastanenin o en soğuk bodrum katına nasıl indim, o merdivenlerin basamaklarında neler düşündüm, hemen hepsi bunları yazmaya karar verdiğimde hiç yaşanmamış gibiydi. Sanki o fotoğrafın öncesini hiç yaşamamıştım. Nedense hafızama nakşedilen sadece Beren bebeği gördüğüm o andan ibaret. Bir de baba Engin Sevinç’in o sesi: “Çek Mine, çek başka Beren’ler ölmesin diye çek!”
 
Sadece meslek hayatımın değil hayatımın en zor günüydü. Konuşmaya bile gerek yoktu. Nasıl ağır bir travma yaşadıkları hastane kapısında beni karşılayan Beren’in babası Enver Sevinç’in gözlerinden okunuyordu. Babanın acıdan donmuş halini görünce annenin acısını tahmin bile etmek istemiyordum. Anne Yeliz’in dudaklarından, bir kadın için en yüce duygu olan doğumla ilgili ‘Bir daha mı tövbe’ cümlesi, gözyaşları eşliğinde dökülüyordu. İçindeki acıyla nasıl baş edeceğini bilemediği için o da tıpkı baba Engin gibi donmuş kalmıştı. Onlar için ne ‘zamanın’, ne de ‘nerede olduklarının’ önemi vardı. “Şimdi ne yapacağız?” sorusunu birbirlerine bile sormaktan korkuyorlardı. (Radikal)