Dink ailesinden takipsizlik kararına itiraz

Hrant Dink'in eşi Rakel, çocukları Delal, Arat ve Sera ile kardeşi Hasrof Dink'in itiraz dilekçesi, avukatları Fethiye Çetin ve Hasan Ürel aracılığıyla Sincan Ağır Ceza Mahkemesine verildi.

Dink ailesinden takipsizlik kararına itiraz
13 Aralık 2011 Salı 16:23 tarihinde eklendi.

 

İtiraz dilekçesinde, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının, MİT görevlileri Özel ve Selçuk hakkında 29 Ekim 2011'de verdiği kovuşturmaya yer olmadığına dair kararının bozulması istendi. 
     
"Şüphelilerin, cinayetin hazırlık sürecinin başlangıcından itibaren Dink'in yaşamının ciddi ve yakın tehdit altında olduğunu bilen, onun yaşamını korumakla görevli MİT İstanbul Bölge Müdürlüğü üst düzey yöneticileri olduğu" ifade edildi. 
     
Agos gazetesinde 6 Şubat 2004'te ve daha sonra Hürriyet gazetesinde "Atatürk'ün manevi kızı Sabiha Gökçen'in yetimhaneden alınmış bir Ermeni kızı olduğuna" ilişkin haberlerin yayınlandığı, "Genelkurmay Başkanlığının ise bu yayınlar aleyhine, çok sert bir açıklama yaptığı" anlatılan dilekçede, şunlar kaydedildi: 
     
"Açıklamanın hemen ardından Hrant Dink İstanbul Valiliğine çağrıldı. Azınlıklarla ilgili iş ve işlemlerin yürütülmesinden sorumlu Vali Yardımcısı Ergun Güngör'ün odasında gerçekleşen ve iki istihbarat görevlisinin katıldığı görüşmeyi Hrant Dink, 'haddini bildirme' operasyonunun başlangıcı olarak nitelemiş ve 'artık hedefteydim' diye yazmıştı. Bu görüşmeye katılan iki kişiden Özel Yılmaz'ın, Ergenekon davasında sanık olmasıyla, görüşmeye katılanların üst düzey istihbarat görevlileri oldukları ortaya çıktı. Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı da İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesine gönderdiği 19 Temmuz 2010 tarihli yazıyla bu görüşmeyi ve görüşmeye katılanların MİT mensubu olduklarını, cinayetten tam üç buçuk yıl sonra kabul etti." 
     
Dilekçede, şüpheliler hakkında, şikayet üzerine, Başbakanlık makamınca, 21 Ocak 2011'de verilen soruşturma izniyle Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının soruşturma başlattığı belirtildi. 
     
-"İhmal yoluyla insan öldürme"- 
     
 Şüphelilerin Dink cinayetini engellemek, koruyucu ve önleyici tedbirler almakla kanunen yükümlü oldukları belirtilen dilekçede, "Şüphelilerin eylemleri açıktır. Yasadan kaynaklanan görevlerini yerine getirerek önlem almış olsalardı Hrant Dink'in öldürülmesine engel olacaklardı. Olmadılar. O halde eylemleri ihmal yoluyla insan öldürmedir. Kasten insan öldürme eylemini ihmali davranışla işlemişlerdir" denildi. 
     
Şüphelilerin, olayları kendi akışına terk ettikleri, aldıkları bilgiler çerçevesinde Hrant Dink'in öldürüleceğini bildikleri, ancak bu konuda bir şey yapmak yerine yapmamak konusunda iradeleri bulunduğu ifade edilen dilekçede, şunlar kaydedildi: 
   
"Olayda bütün unsurları gerçekleştiğinden şüphelilerin TCK 83. madde gereğince cezalandırılmalarını talep ediyoruz. Ayrıca, İstanbul Valiliğindeki görüşmeye hangi makamın hangi yasal yetkiye dayanarak karar verdiğinin araştırılmasını ve soruşturmanın bu yönde derinleştirilmesini de talep ediyoruz. Gazetecileri yazdıkları yazılar ve ele aldıkları konular hakkında 'uyarmak' ya da 'tehdit etmek' MİT'in yetki ve görevleri arasında değildir. Yasaya ve hukuka aykırı bu eylemin Müsteşarlık bilgisi dahilinde yapıldığı kabul edildiğinden şüphelilere emir veren amirlerinin de olaydaki rolleri ve sorumluluklarının araştırılmasını talep ediyoruz." 
     
Şüpheliler hakkında yürütülen soruşturmada, "eylemlerinin görevi ihmal ve görevi kötüye kullanma mahiyetinde olduğu, ancak ceza zaman aşımı süresinin dolması nedeniyle 'Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karar' verildiği" bildirilen dilekçede, şu değerlendirmelere yer verildi: 
     
"Şüphelilere isnat edilen suç (ani) anlık bir suç değil temadi eden bir suçtur. Savcılık, suç tarihi olarak, şüphelilerin Hrant Dink ile İstanbul Valiliğinde görüştükleri tarihi, yani 24 Şubat 2004'ü esas almış, şüphelilerin hukuka aykırı hareketlerinin meydana getirdiği sonucun bu tarihte son bulduğunu varsaymıştır. Oysa şüphelilerin suç oluşturan (ihmali) hareketleri, Hrant Dink'in öldürüldüğü 19 Ocak 2007'ye kadar devam etmiştir. Yani temadi bu tarihe kadar devam etmiştir." 
   
"Bu sebeplerle suç tarihinin 19 Ocak 2007 ve öncesi olması gerektiği" savunulan dilekçede, "Savcılık, şüphelilere isnat edilen suçu, ani bir suç olarak niteleyip suç tarihini de 24 Şubat 2004 olarak belirleyince, bu tarihte yürürlükte olan 765 Sayılı TCK hükümlerini uygulamıştır. Oysa şüphelilere isnat edilen suç, her halükarda mütemadi bir suçtur ve bu nedenle, ister failin lehine, isterse aleyhine olsun temadinin bittiği an yürürlükte bulunan kanun uygulanacaktır. Temadinin bittiği tarihte 5237 Sayılı TCK yürürlüktedir ve uygulanacak olan bu yasa hükümleridir" denildi. 
     
Savcılığın, zaman aşımının başlangıcını tespit ederken de hataya düştüğü ve şüphelilere isnat edilen suçun zaman aşımına uğramadığı kaydedilen dilekçede, savcının, olayda zaman aşımını kesen ve durduran sebepleri de tartışmadığı ifade edildi.