Erdoğan vizyon belgesini açıkladı

Cumhurbaşkanlığına aday olan Başbakan Erdoğan, vizyon belgesini açıkladı. Erdoğan, “Yeni Türkiye Yolunda” isimli belgede, demokratik yönetim, refah toplumu ve öncü Türkiye başlığı bulunduğunu söyledi.

Erdoğan vizyon belgesini açıkladı
11 Temmuz 2014 Cuma 15:21 tarihinde eklendi, 1.121 kez okundu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Haliç Kongre Merkezi'nde Cumhurbaşkanlığı Türkiye Vizyon Belgesi'ni açıkladı.
 
Toplantıya partililelerin yanı sıra işadamları, siyasetçiler ve sanatçılar da katıldı.
 
Başbakan Erdoğan sözlerine, Dombra şarkısını hazırlayan Uğur Işılak'a teşekkür ederek başladı. Erdoğan, "Gönlümüzü son bestesiyle güftesiyle fethetti. Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde hazırladığımız vizyon belgesinin tanıtım toplantısı vesilesiyle her birinizi yürekten selamlıyorum. Birazdan detaylarını paylaşacağımız bu vizyon belgesinin ülkemiz milletimiz demokrasimiz için hayırlar getirmesini rabbimden niyaz ediyorum. Yazar, sporcu tüm dostlarımıza, STK temsilcilerine, bakan vekil arkadaşlarımıza, özellikle AK Parti teşkilatının mensuplarına gönülden şükranlarımı sunuyorum. Yazılı ve görsel medyamızın da tüm temsilcilerine hoş geldiniz diyorum. Sesimizin Türkiye’ye dünyaya duyurulmasında emeği olan herkese tek tek teşekkür ediyorum" dedi.
 
"TBMM'YE HUZURLARINIZDA BİR KEZ DAHA TEŞEKKÜR EDİYORUM"
 
Başbakan Erdoğan, "10 Ağustos 2014’te Türkiye ilk kez cumhurbaşkanını doğrudan milletin oylarıyla seçecek. AK Parti’nin genel başkanı ve Başbakan olarak 2007’de yaptığımız değişiklikle, halkın seçmesini sağlamış olmanın büyük bir memnuniyetini yaşıyorum. 2007 yılında bu anayasa değişikliğini gerçekleştiren TBMM’ye huzurlarınızda bir kez daha teşekkür ediyorum. Anayasa değişikliği dönemin cumhurbaşkanı tarafından önce veto edildi, sonra halk oylamasına götürüldü. 21 Ekim 2007’deki halk oylamasında aziz milletimiz yüzde 69 oy oranıyla evet diyerek bu değişikliğin gerçekleşmesini sağladı. Bu şu demektir, artık ben başkanımı kendim seçmek istiyorum, vekiller vasıtasıyla değil."diye konuştu.
 
"SELÇUKLU VE OSMANLI DEVLETLERİ'NİN DEVAMI OLARAK TÜRKİYE CUMHURİYETİ KURULDU"
 
Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü: 28 Haziran 1914'de Saraybosna'da Avurturya- Macaristan İmparatorluğu veliahtı bir sukikast sonucunda öldürüldü. Suikastın ardından Birinci Dünya Savaşı başladı. Ülkemiz bu savaşa dahil oldu ama maalesef ağır bir yenilgi aldı. Ardında Ortadoğu, Balkanlar ve Kuzey Afrika haritaları çok köklü bir şekilde değişti. Bugün sahip olduğumuz sınırlar çeşitli ülke orduları tarafından işgal edildi. Başta İstanbul olmak üzere Türkiye'nin önemli bir bölümü işgal edildi. Gazi Mustafa Kemal, 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıktı. Oradan Anadolu'da ki direnişin ilk adımlarını attı. Kısa süre içinde Anadolu'daki tüm güçleri birleştirdi. Kurtuluş savaşımız gerçekten büyük bir zaferle sonuçlandı. 29 Ekim 1923'de Selçuklu ve Osmanlı devletleri'nin devamı olarak Türkiye Cumhuriyeti kuruldu. Halk çok uzun yıllar savaşmış bir halktı. Ülkenin tamamına yoksulluk ve acı hakimdi. İşgaller neticesinde Türkiye hem insan kaynağını, hem diğer iktisadi kaynaklarını büyük ölçüde yitirmişti. Gerek kurtuluş savaşı, gerek cumhuriyetin ilanı halkımıza umut ve cesaret aşıladı. Milletçe çok çalıştık." 
 
"MAALESEF TÜRKİYE İZLEMEK ZORUNDA KALDI"
 
"İkinci dünya savaşının yaşandığı bu zor yıllarda Türkiye çok zor dönemlerden geçti. Türkiye yazık ki bu değişimi yakalamadı, yakalayamadı. Şu hususu hatırlatmak durumundayım. 1945’te neredeyse tamamen yıkılan Almanya kısa zamanda kendisini toparladı dünyanın en büyük güçlerinden biri oldu. Japonya aynı şekilde değişimin ruhunu anladı ve dünyanın en güçlü ekonomilerinden birine sahip oldu. Avrupa’nın bir çok şehri yıkılmasına rağmen, toparlandı. Yanı başımızda Avrupa savaşın ardından böyle büyük bir değişimi başlatırken maalesef Türkiye izlemek zorunda kaldı."
 
"60'LARI 70'LERİ KAYIP YILLAR OLARAK YAŞADIK"
 
"1950’li yıllar çok partili dönem. Türkiye’nin her alanda sıçrama gösterdiği bir dönem oldu. Gerek Menderes gerekse Celal Bayar ile başlayan o süreç dönüm noktasıydı. Bu sıçrama dönemi 1960 darbesiyle çok ciddi şekilde kesintiye uğratıldı. 60’ları 70’leri kayıp yıllar olarak yaşadık. 1980’leri 12 Eylül darbesinin gölgesinde kayıp yıllar olarak yaşadık. 1990’lar koalisyonların hüküm sürdüğü, terörün ağır kayıplar verildiği, demokrasinin insan hayatının önemsenmediği yıllar oldu.
 
2000’li yıllara bu şekilde ulaştık. Biz gelmeden önce hakim olan şuydu. Önce devlet sonra millet. Biz geldik bunu tersine çevirdik. Önce millet sonra devlet."
 
"TOPLUMUN DEĞİŞİM ARZUSUNUN TEZAHÜRÜ"
 
"Halkın arzu ettiği bu değişim, bizden önce maalesef hiçbir zaman karşılanmadı. Halkın değişim isteği reddedildi. Görmezden gelindi. Demokrasi isteyenler özgürlük isteyenler, hak isteyenler kimi zaman kanlı şekilde, kimi zaman işkenceyle, zorbalıkla baskıyla sindirildi. 2000’li yıllara geldiğimizde değişim isteği ertelenemez hale gelmişti. Toplumun değişim arzusu devleti ve siyaseti zorlamaya başlamıştı. İşte AK Parti 2001 yılında, toplumun değişim arzusunun tezahürü olarak ortaya çıktı. 
 
Geriye dönüp 91 yıllık tarihimize baktığımızda elbette gurur duyacağımız bir tabloyla karşılaşıyoruz. Gerçekten çok ciddi başarılar elde ettik. 91 yıl içinde her zorluğa da sabrettik. Değişim umudumuzu hep diri tuttuk. Zorbalığın yasakların yolsuzlukların ilelebet sürmeyeceğine inandık ve bu inancın umuduyla ayakta kaldık."
 
"HAPSE ATILAN YAZARLAR, SÜRGÜNE GÖNDERİLEN YAZAR VE SANATÇILAR, FAİLİ MEÇHULLER..."
 
"1940’lardan itibaren devletin ve kurumların değişime direnmesi çok ağır bedeller ödetti. 91 yıllık cumhuriyet tarihimiz içinde yaşanan olumsuzlukların büyük çoğunluğu sistemin değişime direnmesinin sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Dersim’de yaşanan acı hadise, halkın hak taleplerine kulak tıkamasının bir eseridir. 1940’lı yıllar boyunca kapatılan camiler, yasaklanan kuran eğitimi, milletin manevi değerlerine duyarsızlık değişime yönelik direncin eseridir. Hapse atılan yazarlar, sürgüne gönderilen yazar ve sanatçılar, faili meçhuller devletin yani statükonun değişime direncinin eseridir.
 
"STATÜKONUN BU AĞIR BASKISINA, AĞIR YASAKLARINA VE ZULMÜNE RAĞMEN"
 
"Başörtüsü sorunu statükonun değişime olan direncinin neticesidir. Terör meselesi statükonun değişime olan direncinin, farklı olana tahammülsüzlüğün neticesidir. Sünni kardeşlerimizin, Alevi kardeşlerimiz, Hristiyan Musevi vatandaşlarımızın, yazarların sanatçıların düşünürlerin on yıllardır çektiği acı sistemin değişime olan direncinin eseridir. Faili meçhuller, işkence, Diyarbakır, Mamak, Metris Cezaevi statükonun değişime olan direncinin neticesidir. Devlet özgürlüklerden korkmuştur. Statüko özgürlüklerden korkmuştur. Rejim değişimi kendisi için bir tehdit olarka görmüş, değişim taleplerini, hak arayışlarını kendisine yönelik bir tehdit olrak görmüştür. Devletin, rejimin, statükonun etrafında kümelenen mutlu bir azınlık çarkını bir şekilde çeviriken, halk yığınları çok ağır bedeller ödemiş, çok büyük acılar yaşamıştır. Statükonun bu ağır baskısına, ağır yasaklarına ve zulmüne rağmen, toplumda değişim arzusu, umudu hiç bir zaman kaybolmamıştır."
 
"BİZ O DÖNEMDE BİR ÇOK ZULÜMLERİ YAŞADIK"
 
"AK Parti'yi biz bir siyasi hareketin sahipleri olarka kurduk. Ama biz sadece kendi yaşadığı acılara, kendi sorunlarına odaklanan bir siyasi parti kurmadık. 42 bin denek üzerinde yaptığımız kamuoyu araştırmasıyla, nasıl bir siyasi parti, buna ihtiyaç var mı? Bütün bunları 81 vilyette kamuoyu araştırmalarını yaptık. Ardından nihayi kararımızı verdik. Adımımızı böyle attık. Çünkü biz o dönemde bir çok zulümleri yaşadık. Arkadaşlarımızın içinde yavruları üniversiteye gidemeyen aileler vardı. Yavruları okulların kapısında tartaklanan aileler vardı. Kısacası damdan düşenlerin aramızda olduğu bir yapıydıuk. Milli ve manevi değerleri inkar edilen, sürekli inkar ile karşı karşıya kalan, baskı altına alınan kimselerdik. Siyasi görüşleri inkar edilen, siyasi partileri her daim kapatılan bir harekettik. 
 
Ancak AK Parti'yi kurarken sadece kendi sorunlarımızı değil, milletin her bir ferdinin sorunlarını kendimize dert edindik. Siyasi tarihmiz boyunca, iktidarı üstlendiğimiz 12 yıl boyuncada; başörtüsü özgürlüğü kadar, ifade özgürlüğünüde savunan biz olduk. Meslek liselerinin, İmam Hatip okullarının açılmasını savunduğumuz kadar farklı dil ve lehçelerde yayın yapılmasınıda savunan biz olduk. Sünninin özgürlüğünü savunduğumuz kadar, Alevi'nin özgürlüğünüde savunan biz olduk. 
 
Türk'ün kültürel hakkı ve kendi dilinin ifade özgürlüğünü savunduğumuz kadar, Kürt'ün, Arap'ın, Boşak'ın, Pomak'ın, Gürcü'nün ve diğer tüm etnik unsurların özgürlüğünü savunanda biz olduk."
 
"BİZ DEMOKRASİ İSTEDİK HEM DE HERKES İÇİN İSTEDİK"
 
İnsanların inançlarının gereğini yerine getirme özgürlüğünü savunurken, Müslüman, Hristiyan, Musevi ayrımı yapmadık. Büyük acıların içinden gelen bir kadroyduk. Büyük baskılara, engellemelere, hatta şiir okuduğu için hapse mahkum olmuş bir kadroyduk. Ama göreve geldiğimizde kendimiz değil, kendi temsil ettiğimiz hareketi değil, kendi dostlarımızı, arkadaşlarımızı, çevremizi değil, 77 milyonun hakkını göz ettik. En başından itibaren, 'kendisini koruma altına alan devlet, 77 milyona baskı üretir' dedik. Milletini kendisine tehdit olarak gören devlet, milletini fırkalara ayırır. Milletin değişim ve hak taleplerine sessiz kalan, bunları reddeden, inkar eden bir devlet milleti için sadece zarar üretir. Ülkemiz kadar, siyaset kadar, devleti değiştirmenin mücadelesini verdik. Dünün mağdurlarıyken, bugünün mağrurları olmadık. Dünün mağdurları olarak, bugünde 77 milyonunun mağduriyeti gidermek için çalıştık. Biz demokrasi istedik hemde herkes için istedik, ileri demokrasi dedik. Biz özgürlük istedik, hemde herkes için özgürlük istedik. İşte bu nedenle 12 yıl boyunca her alanda büyük reformlar gerçekleştirdik. 12 yıl boyunca her türlü vesayetin karşısında dim dik durduk. 12 yıl boyunca tüm darbe girişmlerine, komplolara, tuzaklara, milletimiz adına itiraz ettik. Her türlü çete ile mücadele ettik. Her türlü mafyayala mücadele ettik. Devletin etrafına kümelenmiş, milleti tehdit eden çeteleri hamdolsun temizledik. Akşam-sabah hükümet yıkan, hükümet kuraun bu ülkede mafya şebekeleri vardı, çeteler vardı bunlardan ülkemizi arındırdık. Artık millet sandıkta hükümetini kuracak dedik ve bu adımı böyle attık. 
 
"DEVLETİNE VE MİLLETİN İHANET BAYRAĞI AÇAN ÇETELERE DE GÖZ YUMMADIK"
 
"Darbe girişimleri yapan çeteleri temizledik. Sokakta insanların ensesine bir kurşun sıkarak, karanlıkta kaybolan çetelerle mücadelemiz oldu ve büyük ölçüde bunlarıda temizledik. Devletin koridorlarına sirayet etmiş, devleti değişime karşı koruyan çeteleri temizledik. Kürt ile Türk'ü biribirine düşürmeye çalışan, Alevi ile Sünni arasında nifak çıkarmaya çalışan, azınlıklara zulmeden çeteleri temizledik. Türkiye’nin en iyi zamanlarında, gençleri sokağa döken, sokakları şiddete, ülkeyi istikrarsızlığa mahkum etmek isteyen çeteleri hamdolsun temizledik. Her darbeye övgüler düzen, hoşgörü görüntüsüyle büyüyen, hizmet eğimi istismar eden, devletine ve milletin ihanet bayrağı açan çetelere de göz yummadık. Bütün çetelerin temizlendiği bir anda Pensilvanya’dan idare edilen, Türkiye'yi yeni bir vesayete mahkum etmek isteyen, Türkiye’yi eski Türkiye’ye döndürmeye çalışan çeteye de eyvallah demedik."
 
"10 YILDA BİR DARBELERİN OLDUĞU BİR ÜLKEYDİK"
 
"Elbette mü kemmel bir yerde değiliz. Yapacağımız çok iş var. Elbette Türkiye'nin tüm sorunlarını çözüme kavuşturmuş değiliz, ancak eğer Türkiye, milletin değişim taleplerini daha önce görebilseydi bugün çok farklı bir Türkiye’de yaşıyor olacaktık. Devlet 1940'lardan itibaren değişebilseydi, bugün çok farklı bir Türkiye'de yaşıyor olacaktık. Darbeler, komlolar, çeteler, milletin değişim arzusunun önünde engel olmasaydı bugün farklı bir yerde olacaktık. 10 yılda bir darbelerin olduğu bir ülkeydik. Bunun bedellerini çok ağır ödedik. 
 
Düşünebiliyor musunuz iktidarımıza kadar 16 ayda bir seçim yaşanan bir ülkeydik. Böyle bir ülkede istikrar, güven olur mu? 12 yıl boyunca önümüze engeller çıkmamış olsaydı, tehditler olmasaydı, eski Türkiye’nin aktörleri direnmeseydi bugün farklı bir yerde olabilirdik. Yinede yılmadık. Bizzat ben, defalarca ölüm tehditleri aldım, çok somut suikast girişimleri son anda önlendi. 
 
"AÇIN ŞU ANAYASAYI OKUYUN"
 
"1994’te İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlık için sahada seçim çalışmaları yaparken tehditler aldık, Samandıra’da bir arkadaşımız bombalı saldırıda şehit edildi. Pınarhisar Cezaevi'ne gönderilmeme beni denklemin dışına itmeye yönelik bir girşimdi. Hatırlayın o zaman medya başlıklarını, 'artık muhtar bile olamaz', 'artık siyasette hayatı bitti'. Cezaevinde de tehditler aldım. Şimdi de ne diyorlar? Aday olamaz. Kim diyor? Muhalefet. Çekilmesi lazım. Bu ülkede anayasa yasalar varsa orada zaten yazıyor. Açın şu anayasayı okuyun ya, göremiyorlar. Kendileri yarışa giremediği gibi ısmarlama adaylarla görüyorsunuz yarışa giriyorlar. Bunların durumu bu."
 
"BU İŞ DE GERİ PÜSKÜRTÜLDÜ"
 
"Partimizi kurarken, iktidardayken tehditler aldık. Danıştay saldırısı üzerimize yıkılmak istendi. Ekonomiyi, demokrasiyi tehdit eden tuzaklarla, hükümetimiz düşürülmek istendi. Arkadaşlarım aynı şekilde, genel başkan yardımcılarım aynı şekilde, bakan arkadaşlarım aynı şekilde. Partim defalarca tehdit edildi, kapatma davasına maruz kaldı. Düşünebiliyor musunuz, parlamentonun üçte ikisine sahip bir parti için kapatma davası açılıyor. 'Hiçbir zaman millet ne derse o değil, biz ne dersek o', anlayış bu. Ailelerimiz milletvekillerimiz hep birlikte dik durduk. Bu iş de geri püskürtüldü."
 
"BASKICI BİR BAŞBAKAN..."
 
"Bitti mi, bitmedi. 17Aralık - 25 Aralık darbe girişimi başarılı olsaydı, inanın Yassıada benzeri mahkemede yargılanıyor olacaktık. Bunun tüm belgelerini, bu komplonun tüm detaylarını ele geçirdik. Bir kısmını açıkladım. Ama inşallah diğerlerinide milletimizle paylaşacağız, onlarıda açıklayacağız. İşte bütün bu tehditlere, darbe girişimlerine, provokasyonlara, komplo ve tuzaklara karşı cesaretle direndik. Kendimiz adına değil ülkemiz adına, 77 milyon adına, geleceğimiz adına biz bu mücadeleyi verdik. Şurası son derece önemli, sandığa giden yolu biz her zaman açık tuttuk. Bir baskı rejimi halkın önüne sandık getirmez. Getirsede o sandıkta hür iradenin tecellisine izin vermez. Özgürlük karşıtı bir hükümet basına bu kadar özgürlük zemini sağlamaz. Baskıcı bir başbakan, kendisine her gün, her mecradan hakaret edilmesine müsaade etmez. Başkasının özgürlük alanına müdahale etmediği sürece, her özgürlük savunduk. Özgürlükler ihlal edildiğinde de yasaların dışında mahkemelerin dışında başvuracağımız hiçbir merci bugüne kadar olmadı."
 
"ESKİ TÜRKİYE'NİN KAPILARI KAPANMIŞTIR"
 
"Eski Türkiye devletin etrafına kümelenmiş seçkincilerin, elitlerin, çetelerin dışında herkes için karanlık Türkiye’ydi. Hepimiz eski Türkiye’nin acılarını yaşadık. Eski Türkiye artık eskide kalmıştır. Eski Türkiye’nin kapıları kapanmıştır. Halkın değişme arzusu, değişim talebi nihayet kendisine diriliş zemini bulmuştur. kaçınılmaz değişim artık başlamıştır. Bu değişim sadec AK Partilileri kapsayan değil 77 milyonu her bir ferdini kapsayan bir değişimdir. Bize oy versin ya da vermesin, bizi sevsin ya da sevmesin, herkes bu değişimden olumlu yönde etkilenmiştir ve etkilenmeye devam edecektir."
 
"TÜRKİYE'NİN CAN ALICI BİR MESELESİ OLMAKTAN ÇIKMIŞTIR"
 
"Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi bu değişim arzusunun artık ortaya çıkmasıdır. Eski Türkiye'den bugüne artık az eser kalmıştır. Terör meselesi eskü Türkiye'nin sorunlarından birisidir. İnşallah o meseleyi çözdük ve çözüyoruz. TBMM'de dün kabul edilen yasa; terör meselesinin çözümünde inşallah yeni bir dönemi başlatacaktır. Kardeşliğimizi güçlendirmek için verdiğimiz mücadele belli bir aşamaya gelmiş, terör Türkiye'nin can alıcı bir meselesi olmaktan çıkmıştır." 
 
"KILIÇDAROĞLU BÖYLE BİRİSİ"
 
"Eski Türkiye’den bugüne gelen bir başka sorun daha var, anayasa. Bunu da halletmemiz gerekiyor. Yen' bir anayasa yapmak, özgürlükçü katılımcı anayasa yapmak için samimi mücadele verdik. Kardeşler, 326 milletvekiline sahipken biz dedik ki bizden 3 vekil olsun. Diğerleri toplam 220, üçer de onlar verdi, sizden 9. Onu da kabul ettik. Çalışmalar başladı bir noktaya geldik ve o nokta çok önemli. 47 madde hepsinin altına dört siyasi parti imzayı atıyor. 47 maddede mutabakat sağlandı. Ana muhalefetin başı çıktı dedi ki, biz bu 47 maddeyi geçirmeye hazırız. Ben hemen talimat verdim. Hemen süratle çıkarmaya varız. Arkadaşlarım ziyaret ettiler, aldıkları cevap şu. Diğer iki partinin de buna evet demesi lazım. İpe un sermektir bunun adı. İkimizin sayısı buna yetiyor mu? Yetiyor. Bu 47 maddenin altında 4 siyasi partinin imzası var mı? Var. Onlar gelmiyor. Bırak gelmesin, biz şu 47 maddeyi halledelim. Kardeşler, işte bu Kılıçdaroğlu böyle birisi."
 
"YENİ TÜRKİYE'DEN KORKAN, YENİ TÜRKİYE'DE AYAKTA KALAMAYACAĞINDAN KORKAN MUHALEFET"
 
"Çalışmalar devam etti, 60 maddeye çıktık. yine 4 siyasi partinin altında imzası var. Bu defa ben habere gönderdim. 60 madde, 4 siyasi partinin imzası var, 'hadi gel şunu 2-3 haftda çıkartalım'. Hiç olmazsa anayasanın ciddi bir kısmı böylece halledilmiş olur. 'Diğer iki tande partinin de buna katılması lazım' dedi. Eğer iş yapmak isterseniz çözüme siz de destek verirsiniz. Türkiye’de en önemli sorun muhalefet sorunudur. Muhalefetin dürüst olduğu bir ülkede sizin sıçramanız da çok daha güçlü olur. Yeni anayasadan vazgeçmedik. Bunun için mücadelemiz devam edecek. Eski Türkiye’den bugüne aktarılan, o muhalefet anlayışı ciddi bir sorundur. Muhalefet ne yazık ki kendisini değiştirmemiş, taleplere duyarsız kalmıştır. Yeni Türkiye'den korkan, yeni Türkiye'de ayakta kalamayacağından korkan muhalefet, değişime direnmektedir. İnanıyorum ki, muhalefet partilerine gönül vermiş vatandaşlarımız, bu değişimi kendi elleriyle gerçekleştireceklerdir."
 
"GAZİ MUSTAFA KEMAL'İN VEFATINDAN SONRA..."
 
"Eski Türkiye’den bugüne ulaşan bir başka sorun da cumhurbaşkanlığı makamıdır. Cumhurbaşkanlığı makamaı Gazi Mustafa Kemal'in vefatından sonra statükoyu korumak üzere şekillendirilmiş bir makamdır. 1960 darbesiyle cumhurbaşkanlığı makamı rejimin bekçiliğini yapan bir makama dönüştürüldü. Statüko, milleti kendisi için bir tehdit olrak algılarken, cumhurbaşkanlığı makamını da milletin karşısında konumlandırdı. Abdullah Bey'de önce bunu yaşadığım için damdan düşenim, biliyorum. Cumhurbaşkanlığına yüklenen anlam devleti milletten korumak gibi son derece rahatsız edici bir anlam. Milletin Meclis'in değişim arzusu en başta cumhurbaşkanlığı makamı tarafından frenleniyordu."

DHA