Haftanın filmleri

Bu hafta 3'ü yerli 9 film vizyona giriyor. İşte bu haftanın yeni filmleri

Haftanın filmleri
06 Mart 2015 Cuma 11:20 tarihinde eklendi.
BÜYÜK GÖZLER
 
Çeyrek asırdır kalburüstü işler üretmesine rağmen en iyi yönetmen dalında bir kez bile Oscar’a aday gösterilmeyen yönetmenler listesi yapsak, Tim Burton başı çekerdi herhalde. Genelde eksantrik, karanlık karakterler yaratmakta mahir sinemacı, filmografisinde 2003 tarihli “Big Fish”ten sonraki en “normal” işlerinden birine imza atmış “Büyük Gözler”de. Üstelik fetiş oyuncusu Johnny Depp de filmde yer almıyor. Burton, bu biyografik uyarlamada, başarılı bir kadın ressam ile eşi arasındaki güç mücadelesini anlatıyor.
 
1950’li yıllarda kendine has iri gözlü çocuk portreleriyle ünlenen Amerikalı ressam Margaret Keane ile eşi Walter Keane arasındaki “aile içi şiddet”in öyküsü bu. Bir kadın düşünün ki, tüm o tablolalara imza atan kendisi olmasına rağmen, asıl başarıyı ve şöhreti kocasına teslim etmek zorunda kalıyor. Zor bir durum. Mücadele ediyor tabi. Kurnaz bir pazarlamacı olan Walter Keane’in tablolarını sahiplenmesine karşı savaş başlatıyor. Başrollerde, Altın Küre getiren performansıyla Amy Adams ve iki Oscar’lı Christopher Waltz var.
 
CHAPPIE
“District 9” ile inanılmaz bir işe imza atan, sonrasındaki “Elysium”da -kabul edelim ki aynı başarıyı gösteremeyen Güney Afrikalı sinemacı Neill Blomkamp ilk filmdeki formuna dönmüşe benziyor. Bilimkurgu türünden ayrılmayan Blomkamp, bu kez “robotlar” konusuna el atmış.
 
Yakın gelecekte geçen öyküde, mekanik robotlardan oluşan yeni polis gücü, sistemi ele geçirmiş, insanları nefes alamaz hale getirmiştir. Etki, tepki doğurur. İnsanlar örgütlenmeye başlar. Robot polislerden biri insanların eline geçer. Ona kendi programlarını yüklerler. “Chappie” olur adı. Ama günah keçisi ilan edilir Chappie.
 
İki tarafa da yaranamamaya başlar. Yer yer mizah öğeleriyle bezenen senaryoda Blomkamp’in de imzası mevcut. 3. filmi itibarıyla artık genç yönetmenin bilimkurguda kendi tarzını iyice oturttuğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Dahası kendisi, yeni Alien filmini de yönetecek ki bu heyecan verici. Filmin başrollerinde Sigourney Weaver, Hugh Jackman, yönetmenin daimi aktörü Sharlto Copley ve Dev Patel var. Bilimkurguyu ya da Isaac Asimov”un “Robot Yasaları”nı sevenler kaçırmamalı.
 
BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ
Bir varmış, bir yokmuş. Hop, İlksen Başarır ve Mert Fırat’ın yepyeni bir filmi daha oluvermiş. Sinemamızın üretken kadın yönetmenlerinden Başarır, bu kez müzik tutkusu üzerinden bir öykü anlatmayı deniyor. Nehir ve Ozan’ın öyküsü bu. Nehir, tesadüfen dinlediği bir şarkıdan çok etkilenir ve o müzisyeni aramaya başlar.
 
Şarkının sahibi Ozan’dır. Nehir kavuşur Ozan’a ama o delta, çıkmaz sokaktır. Bir taraf duygularından emindir, ama diğeri bocalamaktadır. Hayatta neyi istediğini bilmek, ya da neyi istemediğini bilmekle ilgili bir film bu sanki. Senaryoyu Başarır’la birlikte yazan Mert Fırat, rolünde gerçekten şarkı söylüyor, sesi de hiç fena değil. Nehir ise Melisa Sözen.
 
LOVE, ROSIE
Kadim bir soruyu sorduruyor film: “Alımlı bir genç kadın ile erkek sadece arkadaş olabilir mi, arkadaş kalabilir mi, yoksa özellikle erkek tarafı bir şeylerin peşinde midir hep?”. 5 yaşından beri birbirinin hayatında olan Rosie ve Alex’in dostluğunun öyküsü bu. Büyümüşler, serpilmişlerdir ama aralarında aşka sevgiye dair bir ihtimal asla olmamıştır. Hatta kiminle sevgili olmaları gerektiğini bile birbirlerine sorar hali gelirler (vıcık vıcık bir ilişki yani). Gelin görün ki, 18 yaşında yapılan bir seçim yollarını ayırır, kader ağlarını örer. Ayrı düşerler.
 
Hayalkırıklıklarıyla biten ilişkiler yaşarlar. Sonra birbirlerini yeniden bulurlar. Acaba bir şeylere başlamak için geç mi kalmışlardır? Sorular güzel peki yanıt veriyor mu film. Evet veriyor. Filmi izleyen romantik-komedi tutkunları en azından öyle söylüyorlar. Hayatta ikinci şansa inananların mutlaka izlemesi gereken bu roman uyarlamasının yönetmeni Christian Ditter. Başrollerde ise Sam Claflin ve Lily Collins var.
 
HAVANA’YA DÖNÜŞ
Hep gençler için filmler vizyona girecek değil ya, işte buyrun ikinci baharını yaşayanlara yönelik bir film. Samimi bir hesaplaşma filmi bu. Amadeo, 16 yıllık Madrid sürgününden sonra Havana’ya döner. Uzun süredir görüşmediği 4 arkadaşıyla buluşur. Kutlama buluşması, giderek hayatın farklı yerlere sürüklediği bu 5 kişi arasında geçmişin hesaplaşmasına dönüşür.
 
Kübalı yazar Leonardo Padura’nın romanından uyarlanan filmin yönetmen koltuğunda Altın Palmiye’li Laurent Cantet oturuyor. Tiyatral ve kimilerince sıkıcı bulunması muhtemel filmin başrollerinde Jorge Perugorria, Fernando Hechevarria ve Isabel Santos var.
YENİ DÜNYA
 
2011’de çektiği “Mar” ile tanıdığımız genç sinemacı Caner Erzincan, yeni filminde bir göç hikayesi anlatıyor. Taşradan metropole göç etmenin zorlukları. Üstelik bu kadar da değil. İstanbul’a gelen Soner ve ailesinin başka sorunları da vardır. Çocukları down sendromludur. Devletten aldıkları para yetmemektedir.
 
Yeni bir hayat kurmak için bu büyük şehre gelmişlerdir ama hayat koşullarının, kırsaldakinden çok da farklı olmadığını anlarlar. Başrollerde, beyazcamda iyi ve kötü karakterleri aynı başarıyla canlandırabildiğine şahit olduğumuz Erkan Petekkaya ile Şükran Ovalı ve Soner Erzincan var.
 
LAZARUS ETKİSİ
Dağıtımcılar sağolsun, bu haftayı da bir korku/gerilim filmi vizyona sokmadan geçmemişler. Korku/gerilim türüyle sorunumuz yok, sorun dişe dokunur bir yapımın uzun süredir sinemalarımıza konuk olamaması. Ölüleri yeniden hayata döndürmeye çalışan bir grup araştırmacının başına gelenleri izliyoruz. Çalışmalarını bütün dünya bilsin isterler ama gizli deneylerini, fakültenin dekanı öğrenince durum değişir. Çalışmaları çöpe atılır. Ekip üyeleri azimlidir. Kendi olanaklarıyla deneylerine devam ederler.
 
Derken işler ters gider. İçlerinden biri ölür. Bu kez ölen arkadaşlarını hayata döndürmeye karar verirler. Peki dönecek olan arkadaşları, acaba aynı kişilikte olacak mıdır? Ya da şöyle soralım: güzeller güzeli Olivia Wilde, onca makyaja rağmen korkutucu olabilecek midir? Zira filmde ölen kendisi de. Yönetmen David Gelb’in bu başarısız girişimindeki diğer oyuncular Evan Peters, Mark Duplass ve Sarah Bolger olarak sıralanıyor.
 
ÇEKMECELER
Hikayesiyle hayli farklı bir yerde duran, orada durmayı da hak eden bir yerli yapım “Çekmeceler”. Freudyen takıntıları olanlar özellikle ilgi göstermeli. Anlatalım: Deniz 32. yaş gününün gecesinde kanlar içinde acil servise kaldırılır. Hayati tehlikeyi atlatır ama yoğun bir psikolojik bunalıma girer. Sık sık geçmişe döner. Bilinçaltının derinliklerindeki çekmeceleri kurcalamaya başlar. Orada, bir kız çocuğuna nasıl davranacağını bilmeyen anne-babasının kirli çamaşırlarını bulur.
 
Bu sanrı tohumlarını geriye dönüşlerle anlatan film, aynı zamanda 70’lerden bu yana kültür hayatımızda yaşanan değişimleri de gösteriyor. Ergen cinselliğini ve ebeveynlerin yanlış davranışlarının insanların hayatını nasıl etkilediğini farklı bir bakış açısıyla anlatan filmi, bol ödüllü “Zenne” ile tanıdığımız M.Caner Alper-Mehmet Binay ikilisi yönetmiş. Oyuncu kadrosunda Ece Dizdar, Tilbe Saran, Taner Birsel, Nilüfer Açıkalın yer alıyor.
 
ASABİYİM BEN
Arjantin’in bu yılki Oscar adayı olan film, 6 farklı öyküyü anlatıyor. Yozlaşmanın pençesindeki bir ülkede, şiddetin gündelik hayattaki yerini öyle güzel anlatıyor ki, yönetmen Damian Szifron’a şapka çıkaracaksınız. Aşk, ihanet, nefret, intikam duyguları yoğun bir toplumda düğün törenleri de kana bulanır elbet! 
 
Bizim özellikle ilgimizi çeken “intikam” ve “çürümüş sistem” hikayeleri oldu. Yoldan çıkmışlığı seyircisini hiç sıkmadan bilakis eğlendirerek anlatan bu filmi kaçırmamanızı tavsiye ediyoruz. Başrollerde Dario Grandinetti, Maria Marull, Leonardo Sbaraglia gibi isimler var.