İmamın Ordusu Altaylı'yı kızdırdı

Ahmet Şık'ın İmamın Ordusu kitabı sanal itaatsizlik eylemi olarak yayılınca Fatih Altaylı kendisi ile ilgili bir bölümü eleştiren sert bir yazı yazdı.

İmamın Ordusu Altaylıyı kızdırdı
01 Nisan 2011 Cuma 12:01 tarihinde eklendi, 1.402 kez okundu.

 

Ergenekon davasından tutuklanan Ahmet Şık’ın "örgüt dökümanı" olarak ilan edilen kitabı İmamın Ordusu, Dokunan Yanar adıyla internete yayıldı. Bir anda gelmiş geçmiş en büyük sivil itaatsizlik eylemi olarak yaygınlaşan kitap, medyada yeni tartışmaları da gündeme getirdi. 
 
Fatih Altaylı bugün köşesinin tamamını kitapta kendisi ile ilgili bir bölüme ayırdı. Ahmet Şık’a isim vermeden çok sert bir eleştiri getirdi.
 
İşte kitapta Altaylı’yı çıldırtan bölüm ve Habertürk genel yayın yönetmeninin sert tepkisi:
 
ÜSTÜNKÖRÜ GÖZATTIM 
 
"Artık internet çağında olduğumuz için olsa gerek, günler içinde kitap internete düştü. Dün herkesin bilgisayarında, dilinde dolaşıyordu. 
Bana da en az 100 yerden yolladılar İmamın Ordusu’nun internet edisyonunu. 
Şöyle üstünkörü bir göz attım. 
Yeni, bilinmedik hiçbir şey yok. 
Ama çok güzel derlenip toparlanmış, mevcut bilgiler çok güzel bir sıraya sokulmuş ve mantık silsilesi halinde okuyucuya takdim edilmiş. 
 
KİTAPTA BENİM DE ADIM GEÇİYOR
 
Kitabın bir bölümünde benim de adım geçiyor. Şöyle: 
 
"Yabancı görevlinin verdiği bilgiye göre; Hüseyin Baybaşin, 1998’de Hollanda polisiyle işbirliği sonucu kendisini 105 kilo eroin ve 5 kilo esrar, ayrıca silahlarla yakalatan ve 18 yıl (sonradan müebbete çevrildi) hapis cezası almasma neden olan Emin Arslan’dan intikam almak istemektedir. Bu oyun başarılı olursa Baybaşin hakkında mahkûmiyet kararının düşeceği hesap edilmektedir!.. Yabana görevli ayrıca Baybaşin’in hedef aldığı kişilerle (Emin Arslan ve İsmail Çalışkan) ilgili olarak medya, siyaset ve bürokrasi içinde ’karalama’ kampanyası düzenlenebileceğini de aktarır. 
 
Gürültü koparacağı düşünülse de ne ertesi gün, ne de sonrasında kimse bu ’Sabri Uzun’dan mektup’ başlıklı yazı ve içeriğinde anlatılanlar üzerine kalem oynatmadı. Haber yapmadı. Hükümete ve tüm hukuk ihlallerine ve yürütülüşündeki aksaklıklara rağmen Ergenekon soruşturmasına yandaş olanı ve olmayanıyla tüm medya sus pus olmuştu. 
 
Ya bu konuda konuşup yazmak istememişlerdi ya da mektupta anlatılanların önemini kavrayamamışlardı. Uzun’a mektup yazdırtan yazısında, ’Size söyleyeyim, ortada ’ihbarcı bir subay’ falan yok... Sadece savcılarda değil, devletin en üst kademelerinde de bu belgeler uzun zamandır var. Ama birileri toplum mühendisliği yapıyor ve bunları bize yavaş yavaş sızdırıyor, gündemde diri tutuyor. Ve bence bu çalışmalar 1 kişinin ürünü falan da değil. Bütün bunları toplayan, hazırlayan ve yazan geniş bir ekip var... ’ diye yazan Altaylı bile basit bir gazetecilik refleksi göstererek ’bu iddiaları araştırın’ diyememişti muhabirlerine." 
 
OKUYUNCA GÜLDÜM 
 
Okuyunca güldüm.  Sabri Uzun’un bana gönderdiği mektupta benim araştırtabileceğim bir şey yoktu.  Uzun zaten kendi sorularının yanıtlarını veriyordu. 
 
Ama anladığım kadarıyla bazı gazeteciler, başka bazı gazetecilere ne yapacakları ya da ne yapmaları gerektiği konusunda "ders verecek" kadar kendilerini ehil görüyorlardı. 
 
Oysa o mektubu yayınlayan bendim.  Keşke bendeki gazeteciliğin 10’da biri başkalarında da olabilseydi.