İyi ki doğdun Türk sineması

Türk sinemasının başlangıç tarihi, 14 Kasım 1914... İlk Türk filmi olarak kabul edilen ve yedek subay Fuat Uzkınay tarafından çekilen ''Ayestefanos'taki Rus Abidesinin Yıkılışı'' adlı tarihi belgeselin vizyona girmesinin üzerinden 97 yıl geçti.

12 Kasım 2011 Cumartesi 10:50 tarihinde eklendi, 1.004 kez okundu.

 

 
Türkiye, 97 yılda, gişe rekorları kıran ve ödüllere doymayan filmleri ile dünyada adından söz ettiren bir sinema sektörüne kavuştu. 
     
Osmanlı İmparatorluğu'nun 1. Dünya Savaşı'na girdiği ilk günlerde Ayestefanos'taki (Yeşilköy) Rus Anıtı yıkılırken, yedek subay Fuat Uzkınay tarafından görüntülenen ve "Ayestefanos'taki Rus Abidesinin Yıkılışı" adlı tarihi belgesel, ilk Türk filmi olarak kabul edildi. Film, 14 Kasım 1914'te vizyona girdi. 
 
Bir yıl sonra Harbiye Nazırı Enver Paşa'nın emriyle kurulan Merkez Ordu Sinema Dairesinin başına Türkiye'de sinemayı tanıtma konusunda büyük katkıları olan Sigmund Weinberg, yardımcılığına da Fuat Uzkınay getirildi. 
     
Weinberg, dönemin en çok tutulan tiyatro oyunu "Leblebici Horhor"u çekmeye başladıktan bir süre sonra, oyuncularından birinin ölmesiyle film yarım kaldı. İkinci öykülü filmi olan "Himmet Ağanın İzdivacı" da oyuncuları Çanakkale Savaşı'nda askere alınınca çekilemedi. Fuat Uzkınay, filmi savaştan sonra tamamladı. 
     
Öykülü filmlerin çekimi 1917 yılında 20 yaşlarında bir gazeteci olan Sedat Simavi'nin çabalarıyla gerçekleşti. Simavi'nin yönetmenliğini yaptığı "Pençeyle Casus", Türk sinemasında yarım kalmadan çekilen ilk öykülü film oldu. 
     
Tiyatrocu Şadi Fikret Karagözoğlu, "Bican Efendi Vekilharç" adlı 22 dakikalık kısa filmiyle, 1921 yılında Türk sinemasında ilk güldürü tipini yarattı. 
     
Almanya'da oyuncu ve yönetmen olarak film çalışmalarını sürdüren tiyatrocu Muhsin Ertuğrul, 1922 yılında yurda döndü ve ilk özel yapımevi olan Kemal Film şirketinin kuruluşuyla Türk sinemasında yeni bir dönem başladı. 
   
 Muhsin Ertuğrul'un, Halide Edip Adıvar'dan uyarladığı ve Kurtuluş Savaşı'nı konu alan bir ilk film olarak tarihe geçen "Ateşten Gömlek"te ilk kez Türk kadınları rol aldı. Böylece Cumhuriyet'in ilanının (1923) Müslüman Türk kadınlarına çalışma özgürlüğü tanıması sonucu, Bedia Muvahhit ve Neyyire Neyir'le yeni bir dönem açıldı. 
     
-Yurt dışından ilk ödül, 1934 yılında geldi- 
     
Muhsin Ertuğrul'un 1931 yılında çektiği "İstanbul Sokaklarında" adlı filmi, Türk sinemasının ilk ortak yapımı oldu. Türk-Mısır-Yunan ortak yapımı filmde, Semiha Berksoy, Talat Artemel, Galip Arcan gibi Türk oyuncuların yanı sıra Mısırlı Azize Emir, Yunanlı Gavrilides rol aldı. 
     
Muhsin Ertuğrul'un ikinci kez perdeye uyarladığı "Leblebici Horhor Ağa", 1934 yılında Venedik 2. Uluslararası Film Şenliği'ne katılıp "onur diploması" aldı. Bu ödül, Türk sineması tarihinde yurt dışından gelen ilk ödül kabul edildi. 
     
Ertuğrul "Aysel Bataklı Damın Kızı" adlı filmiyle Türk sinemasına ilk köy filmini kazandırdı. Sovyet sinemasının etkilerini taşıyan filmde Türk sinemasının ilk kadın yıldızı Cahide Sonku rol aldı. 
     
Almanya'da, Fotoğrafçılık ve Film Okulunu bitirip 1938 yılında yurda dönen Faruk Kenç, sinemaya girdi. Muhsin Ertuğrul'un "Şehvet Kurbanı" ve Faruk Kenç'in "Yılmaz Ali" adlı ilk polisiye film denemesinde oynayan Suavi Tedü ile ilk jön tipi ortaya çıktı. 
     
-Şarkılı filmler dönemi- 
     
Ömer Lütfi Akad'ın "Kanun Namına" ve Metin Erkan'ın Aşık Veysel'in hayatını konu alan "Karanlık Dünya" adlı filmi, sinemaya damgasını vurdu. Yılın en önemli filmi olan "Kanun Namına" ile Ayhan Işık yıldızlaştı. 
     
1951'de 36, 1952'de 61, 1953'te 44, 1954'te 48, 1955'te 61, 1956'da 50, 1957'de 61, 1958'de 80, 1959'da 76 ve 1960'da 78 film çekildi. 
     
1950 öncesi Münir Nurettin Selçuk'la başlayıp biten şarkılı filmler dönemi, bu dönemde Zeki Müren'le sürdürüldü. 
     
Ayhan Işık ve Belgin Doruk gibi bir dergi yarışması sonucu sinemaya giren Ekrem Bora, "Alın Yazısı" adlı filmde rol aldı. 
     
Fatma Girik, Leyla Sayar ve Orhan Günşiray, 1957 yılında sinema ile tanışırken, arabesk türü pembe piyasa romanlarıyla kendine bir yol arayan Atıf Yılmaz, ilk küçük çıkışını "Gelinin Muradı" ile yaptı. 
     
Aydın Arakon'un 1959'da vizyona giren "Fosforlu Cevriye" adlı filmiyle sinemada erkek tipli kadın kahramanlar modası başladı. Bu tür kahramanların ilk oyuncusu Neriman Köksal oldu. Bu dönemde, "Cilalı İbo" serisiyle de yeni bir güldürü oyuncusu doğdu; Feridun Karakaya. 
     
Güldürü oyuncusu Suphi Kaner, yönetmenliğe, Yılmaz Güney ise ilk oyunculuk denemelerine 1959 yılında başladı. 
     
Türk Sinema Sanatçıları Derneği, Gazeteciler Cemiyeti ile yaptığı işbirliği sonucu Türk Film Festivali'ni düzenledi. 
     
Zeynep Değirmencioğlu'nun oynadığı "Ayşecik"le 1960 yılında çocuk kahramanlı filmler dönemi başladı. Değirmencioğlu da Memduh Ün'ün bu filmiyle Türk sinemasında ilk çocuk yıldız oldu. 
     
Türkan Şoray ve Gönül Yazar'ın beyaz perdede yer almaya başladığı 1960 yılında, Türker İnanoğlu, Burhan Bolan, Hüsnü Cantürk, Yavuz Yalınkılıç ve Fikret Uçak yeni yönetmenler olarak sinemaya girdi. 
     
TSK'nın 27 Mayıs'ta siyasal yönetime el koymasından sonra Türk sinemasında "toplumsal gerçekçilik" dönemi başladı. Bu dönemde Osman Seden'in "Namus Uğruna", Orhan Elmas'ın "Kanlı Firar", Atıf Yılmaz'ın "Dolandırıcılar Şahı" Memduh Ün'ün "Kırık Çanakları" ve "Ateşten Damla" filmleri öne çıktı. 
     
-"Yılanların Öcü" yılın en iyi filmi oldu- 
     
1961'de 113, 1962'de 131, 1964'te 180, 1965'de 213, 1966'da 240, 1967'de 208, 1968'de 117, 1969'da 230 ve 1970 yılında 226 film çekildi. 
     
Nejat Saydam'ın "Küçük Hanımefendi" adlı filmi oyuncu Belgin Doruk'a yeni bir ün sağlarken, sinemada "hanımefendi-beyefendi" modası başladı. 
     
Oyuncu Muzaffer Tema ile Kenan Pars yönetmenliğe başlarken, İstanbul Belediyesi, Sanat Festivali'ne ek olarak, "Yerli Filmler Yarışması" düzenledi. 
     
Ajda Pekkan ve Tamer Yiğit de bir dergi yarışması aracılığıyla sinemaya adım attı. 
     
Güldürü oyuncusu Öztürk Serengil, Adanalı Tayfur'la (Zafer Davutoğlu) sıradan bir lahmacuncu tipi yaratarak en parlak dönemine girdi. 
     
Metin Erksan'ın imzasını taşıyan ve "Acı Hayat" ve "Susuz Yaz", 1963 yılının en başarılı filmleri oldu. 
     
Oyuncu Nilüfer Aydan, Halit Refiğ'in "Şehirdeki Yabancı" adlı filmindeki rolüyle Moskova Film Şenliği'nde "şeref diploması" aldı. 
     
"Konfeksiyon sinema" dönemi- 
     
Yönetmen Metin Erksan'ın "Susuz Yaz" isimli filmi, 1964 yılında Berlin Film Şenliği'nde "En iyi film" seçilerek, büyük ödül "Altın Ayı"yı kazandı. Bu ödül tarihe, Türk sinemasının ilk büyük zaferi olarak geçti. Film, Venedik Film Festivali "Merito Biennale"de de bir ödül daha kazandı. 
     
Türk Film Prodüktörleri Cemiyeti ve Antalya Belediyesinin ortak girişimleriyle, 1964'te sinema tarihinin hala sürmekte olan en önemli film şenliği (Antalya Altın Portakal Film Festivali) düzenlendi. 
   
 Türk sinemasında, 213 filmin çekildiği 1965 yılında önlenmesi mümkün olmayan bir film enflasyonu başlattı. Altyapısız ve büyük bir karmaşa içinde film sayısı artarken, bu sağlıksız hızlı tempo yeni sömürü kaynaklarını da beraberinde getirdi. Aynı mekanda, aynı oyuncularla "şipşak" çekilen bu ucuz filmler "gecekondu sineması", başka bir deyişle "konfeksiyon sineması" dönemini başlattı. 
     
-Yılmaz Güney, yönetmenliğe adım attı- 
     
Bir resimli roman kahramanı olan "Karaoğlan" dizisiyle Kartal Tibet ünlenirken, 1966 yılında oyuncu Yılmaz Güney, yönetmen olarak ilk filmini çekti: "At, Avrat, Silah" 
     
Lütfi Akad da aynı yıl "Sırat Köprüsü" adlı filmiyle Türk sinemasında ilk kez geniş perde (cinemaskop) sistemini uyguladı. 
     
Göksel Arsoy "Altın Çocuk" dizisiyle tipini değiştirirken, Cüneyt Arkın, çizgi roman kahramanı "Malkaçoğlu" serisine yöneldi. Sadri Alışık, "Turist Ömer"le bir güldürü sineması tipine ağırlık verdi. 
     
Sinemaya bu yıl giren Yılmaz Gündüz ise bütçesi sınırlı, ucuz maliyetli filmlerin yerli James Bond'u oldu. 
     
Seyfi Havaeri'nin, 1968 yılında vizyona giren "Kara Sevda" adlı şarkılı-türkülü melodramı, özellikle de Anadolu bölgelerinde büyük iş yaptı, izdiham nedeniyle bazı sinemaların kapıları kırıldı. 
     
Yılmaz Güney'ın "Umut" adlı filmi, 1970 yılında Fransa'daki Grenoble Film Şenliği'nde özel jüri ödülü kazandı. 
     
1975'de siyah-beyaz film dönemi bitti- 
     
1971'de 265, 1972'de 299, 1973'de 209, 1974'de 189, 1975'te 225, 1976'da 164, 1977'de 124, 1978'de 126, 1979'da 195 ve 1980'de 68 film çekildi. 
     
1972 yılında çekilen 299 filmle Türk sinema tarihinin en büyük rekoru kırıldı. Bu arada renkli film yapımı da 185'le, siyah-beyaz çalışmaları geride bıraktı. 1970'li yıllarda sendikalaşma faaliyetleri başladı. 
     
Oksal Pekmezoğlu, Lando Buzzanhca'lı İtalyan komedi filmlerinden uyarladığı "Beş Tavuk Bir Horoz"la yeni bir moda başlattı ve "seks komedileri modası" Türk sinemasındaki bunalımı iyice körükledi. 
     
Yönetmen Yılmaz Güney, "Umut"tan sonra "Arkadaş" adlı filmi ile Türk sinemasında yeni bir dönem açtı. Toplumsal çelişkileri olgun ve usta bir sinema diliyle yansıtan "Arkadaş", Türk sinemasının kilometretaşlarından biri oldu. 
     
1975 yılında filmlerin tamamı renkli çekildi ve sinemada, siyah-beyaz film dönemi sona erdi. 
   
 Ertem Eğilmez'in tek kahramana dayalı olmayan çok kişilikli "Hababam Sınıfı" güldürüleri, 1975 yılının ve her dönemin en popüler filmleri oldu. 
     
Yılın sinema modası ise "komedi ağırlıklı seks filmleri" oldu. 
     
İstanbul Uluslararası Film Festivali, ilk kez 1976'da düzenlendi. 1978 yılında seks komedilerinin yanı sıra mafya türü film sayısı arttı. Bu tür filmlerin en geçerli oyuncusu da Cüneyt Arkın oldu. Arkın, yurda giren Hong-Kong (Japon) karate filmlerinin etkisiyle Türk sinemasında bir "üstün insan mitosu" yarattı. Ferdi Tayfur, İbrahim Tatlıses, Orhan Gencebay'la "şarkıcı oyuncu saltanatı" ve arabesk eğilimler hızlandı. 
     
Seks komedileri, 1979 yılında büyük bir tırmanışa geçti. Bu türde tam 131 film çekildi. Zerrin Egeliler bir yıllık süre içinde çevirdiği 37 filmle dünya rekoru kırdı. 
     
Erden Kıral, "Bereketli Topraklar Üzerinde" adlı filmle, o güne dek çekilen en başarılı Orhan Kemal uyarlaması gerçekleştirdi. 
     
1979 yılında, Türkiye'de ilk kez çizgi filmleri yarıştı. 
     
Aynı yıl yurt dışında Türk sinemasına gösterilen ilgi büyük bir tırmanışa geçti. Özellikle de Türk sinemasının dünyaya açılmasında "Sürü" etkin bir rol oynadı. "Sürü", 32. Locarno Film Şenliği'nde, "En İyi Film" seçilip "Altın Leopar Ödülü"nü kazandı. 
     
Türk sinemasında en fazla film 1914-1973 yılları arasında üretildi ve bu dönemde tam 3 bin 359 film çekildi. 
     
1990'lı yıllar, "büyük çöküşü" 1980'lerde yaşayan Türk sinemasının, küllerinden yeniden doğmasını temsil etti. 1996'da vizyona giren "Eşkıya"nın 2,5 milyon kişilik hasılata ulaşmasıyla Türk sineması için umut doğdu. 
     
Son yıllarda ise gösterime giren yabancı filmlerin izlenme oranlarını geçen Türk filmleri, yurt dışındaki festivallerden de eli boş dönmedi. 
   
 Cannes Film Festivali'nde 2008 yılında "Üç Maymun" ile"En İyi Yönetmen Ödülü"nü alan Nuri Bilge Ceylan, Cannes'da bu yıl da "Bir Zamanlar Anadolu'da" ile "Jüri Büyük Ödülü" kazandı.