Kanserin panzehiri aspirin

Oxford Üniversitesi, mucize ilaç olarak 100 yılı aşkın süredir kullanılan aspirinin kansere karşı da etkili olduğunu belirledi. Üç yıl boyunca düşük dozda aspirin almak kanser riskini dörtte bir oranında düşürüyor.

 

Yıllardan beri gazetelerde, sağlık dergilerinde televizyonlarda aspirinin faydaları ile ilgili binlerce haber yapıldı. Ancak ilk kez bu mucize ilacın kansere karşı da çok etkin bir silah olduğuna ilişkin açıklama, dünyanın en prestijli eğitim kurumlarından Oxford Üniversitesi tarafından yapıldı ve en prestijli Tıp dergisi Lancet’te yayınlanan araştırma ile resmi literatüre de geçti. Oxford Üniversitesi’nden bilimadamları geçmişte aspirinin on yıl boyunca kullanılmasıyla kanser risklerinin azalması arasında bağ olabileceğini belirlemişti. Ancak aynı uzmanlar şimdi bu süreyi üç ila beş yılda sınırladıklarını söylüyor. Yeni araştırmaya göre sadece üç yıl boyunca günde 75 ila 300 miligram aspirin alınmasının, kanser vakalarını dörtte bir azalttığı gözlendi.

 

77 bin veri incelendi

 

Ayrıca aspirin sadece kanser oluşumu riskini azaltmakla kalmıyor, aynı zamanda kanserin vücuda yayılmasını da önleyebiliyor. Aspirin dozu beş yıllık kullanım boyunca, 300 miligramdan fazla olduğunda kanserden ölüm riski de yüzde 15 azalıyor. Ancak kullanım süresi beş yılın üzerine çıktığında kanserden ölüm riski daha da azalıyor, yüzde 37’ye çıkıyor. Araştırma başta kalp hastalıklarına karşı aspirin tedavisiyle hiçbir tedavi uygulanmaması arasındaki farklılıkları belirlemek üzere hazırlandı. Ancak uzmanlar daha sonra deneye katılan 77 bin hastanın verilerini inceledikleri kanserden ölüm ve kansere yakalanma riskleri açısından aspirin kullanımının rol oynadığını saptadı. Aspirin uzun yıllardır ağrı kesici ve iltihap sökücü olarak kullanılıyor. Düşük doz yani 75 miligram aspirin, kalp krizini önlemek amacıyla kalp hastası olan kişilere tavsiye ediliyor. Ancak sağlıklı kişilere faydaları hala çok bilinmiyor. Aspirin, nadiren olsa da ölümcül iç kanamaya yol açabiliyor.

 

Bahar alerjisine dikkat 

 

AHAR aylarının geldiği bugünlerde mevsimin doğal şartlarından ortaya çıkan polenler, alerjik bünyesi olan insanlara sıkıntılı anlar yaşatıyor. Her yıl bu dönemlerde alerji şikayeti ile hastanelere başvuran sayısı da artıyor. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs ve Alerjik Hastalıklar Uzmanı Dr. Özlem Göksel, bahar alerjisinin, polenlerin ortaya çıkması ile alerjiye genetik yatkınlığı olan kişilerde burunda akıntı, gözlerde yaşarma ile gerçekleşen bir rahatsızlık olduğunu söyledi. Her polenin polen alerjisine neden olmadığını ifade eden Dr. Göksel, polen alerjisi olan kişileri iki dönem anti-alerji ilaçları ile takibe aldıklarını, bu ucuz ve yan etkisi düşük olan ilaçlardan sonuç alınamazsa kişilerin alerjisine yönelik aşı tedavisinin uygulandığını dile getirdi.

 

Ne yapılmalı?

 

Polen alerjisinden korunmanın zor olduğunu belirten Dr. Göksel, “Polenler, atmosferde rüzgar yoluyla nefes aldığımız havanın içine çok rahatlıkla yayılabilirler. Bu yüzden hastalarımıza korunma yöntemi olarak evlerine gittikleri zaman üstlerindeki kıyafetlerini değiştirmelerini, saç ve sakallarında saklanmış olan ve gün içinde sinüslerine dolarak sıkıntı yaratacak olan polenleri üstlerinden atmaları için ılık bir duş almalarını öğütleyebilirim. Bunlar basit yöntemlerdir ve hastalığı durduran teknikler değildir ancak alerjik bünyelerin gün içinde rahat etmesini sağlayıcı önlemler olabilir” dedi. 

 

Tavuk etinde ürküten risk

 

KANADA’da yapılan bir araştırma kadınlarda sık görülen idrar yolu enfeksiyonlarının sebebinin tavuklar olabileceğini ve bazı hayvanlara verilen antibiyotiklerin iyileşme sürecini zorlaştırdığını ortaya koydu. Araştırmaya göre 320 farklı koli basili mikrobunu inceleyen uzmanlar, bakterinin genetik parmak izlerini takip etti. Karşılaştırma sonucunda tavuk ve sığır etindeki koli basili mikrobuyla benzerliğini tespit etti. Araştırmayı yapan doktorlar modern hayvan yetiştirme yöntemlerinin sağlıklı olmadığını, bu ve benzeri durumları daha da kötüye götürdüğü konusunda endişeli olduklarını açıkladı.