O albay 15 yıl sonra konuştu

BAYRAMPAŞA Cezaevi’nde 19 Aralık 2000 tarihinde yapılan ve 12 kişinin ölümü 29 kişinin de yaralanması ile sonuçlanan “Hayata Dönüş” operasyonunu yöneten dönemin Jandarma Özel Harekat Birlik Komutanı Albay Yusuf Burhan Ergin, operasyondan 15 yıl sonra ilk kez konuştu. Ergin, " Envanter dışında patlayıcı bir silah kullanılmadı.

O albay 15 yıl sonra konuştu
06 Mayıs 2015 Çarşamba 15:57 tarihinde eklendi.
BAYRAMPAŞA Cezaevi’nde 19 Aralık 2000 tarihinde yapılan ve 12 kişinin ölümü 29 kişinin de yaralanması ile sonuçlanan “Hayata Dönüş” operasyonunu yöneten dönemin Jandarma Özel Harekat Birlik Komutanı Albay Yusuf Burhan Ergin, operasyondan 15 yıl sonra ilk kez konuştu. Ergin, " Envanter dışında patlayıcı bir silah kullanılmadı.
 
Göz yaşartıcı gaz dışında herhangi bir kimyasal madde kullanmadık. Yaklaşık 12 saat sürdü” dedi.
 
 
Operasyon sonrası 39 jandarma er hakkında 5 yıl önce, “Görev sınırını aşarak gayrimuayyen şekilde birden çok adamı öldürmek” suçundan 12 kez müebbet ve 29 kişiyi de öldürmeye teşebbüsten 29 kez 9 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası istemiyle açılan davanın tanığı, aynı operasyonla ilgili bu yıl açılan davanın 157 sanığından biri olan Albay Yusuf Burhan Ergin, 4 Mayıs 2015 tarihinde talimatla Bodrum Ağır Ceza Mahkemesi’nde ifade verdi. Bodrum Ağır Ceza Mahkemesi'nde, 39 jandarma eri hakkında açılan davanın tanığı olarak dinlenen Ergin, “Ben bu olayla ilgili olarak hakkımda iddianame hazırlandığını öğrendim. Tanıklık yapmak istiyorum” dedi.
 
CEZAEVİ İDARESİNİ ELE GEÇİRMİŞLERDİ
 
Olayın olduğu tarihte Albay rütbesi ile Jandarma Özel Harekat Birlik Komutanı olarak görev yaptığını hatırlatan Ergin, “Olay tarihinde F Tipi Cezaevi’ne geçişi ve ölüm oruçlarına son vermeyi mazeret göstererek terör suçundan tutuklu ve hükümlü olanlar cezaevi idaresini ele geçirmişlerdi. İdarenin sevk talebini reddetmişlerdi. Cezaevi idaresinin hiçbir fonksiyonu kalmamıştı. Koğuşlar kapanmıyor, 600-700 kişi hep beraber kalıyorlardı. İdarenin herhangi bir tasarrufu yoktu” dedi.
 
Mahkumların 24 saat esasına göre gardiyanları tuttuğunu iddia eden Ergin, “Rehin tutmalarının nedeni, herhangi bir müdahale ihtimaline karşı ellerinde koz bulunmasıydı. Mahkumlar keyfi olarak duruşmalara çıkmıyorlardı. Bu durum uzun süre devam etti. Milletvekilleri dahil, cezaevi savcısı mahkumlarla her gün müzakere yapıyordu. Terör örgütleri açlık grevi adı altında istedikleri mahkumu törenle ölüm orucuna yatırıyorlardı. Ölüm oruçları sonunda ölüm ve sakat kalma olayı oluyordu. Bu olaylar sonucunda mahkumların F Tipi Cezaevi’ne nakli için operasyon kararı alındı” dedi.
 
 
OPERASYONDAN ÖNCE REHİNELERİ SALİMEN ALDIK
 
Kendilerinin de alınan bu kararı icra ettiğini belirten Ergin ifadesini şöyle sürdürdü:
 
 
“Mahkumların ellerinde rehineler vardı. Operasyondan önce rehineleri salimen aldık. İş ocakları mahkumların elindeydi. Bu vesileyle istedikleri aleti yapabiliyorlardı. Ayrıca ateşli silahları da vardı. Cezaevinde adli tutukluların olduğu bölümde kendi aralarında silahlı çatışmalar yaşandı. Bu silahlı çatışmalar cezaevindeki mafya gruplarının kendi aralarındaki çatışmalardır. Cezaevine silah sokmak çok kolaydı. İsyandan önce yangın çıkardılar. Daha sonra kesici delici aletleri ve ateşli silahları kullandılar. Malta tabir edilen yerde eşyaları kullanarak barikat oluşturdular. Bu barikatın arkasında ateşli silahlarını kullanıyorlardı. Biz öncelikle rehine olan bayanı, sahur yapma bahanesi ile kurtardık. Daha sonra dışarı çıkmaları için mahkumları uyardık. Akşama kadar direndikten sonra yavaş yavaş çıkmaya başladılar. Dışarı çıkmalarının sebebi büyük ihtimalle dirençlerinin kırılmasıdır. Mahkumlar dışarı çıktıktan sonra biz de onları alarak birliklerine teslim ettik ve diğer cezaevlerine gönderildiler.”
 
OPERASYONDAN BİR HAFTA ÖNCE İSTANBUL’A GELDİK
 
Operasyona birliğinin alay düzeyinde katıldığını, operasyondan yaklaşık bir hafta önce İstanbul’a geldiklerini, Jandarma Genel Komutanlığı’nın takdir ettiği görevleri yaptığını belirten Ergin, katılanlar avukatının sorusu üzerine şu bilgileri verdi: 
 
“Cezaevinin tamamına bizim birliğimiz müdahale etti. Operasyonda kadro silah ve teçhizatı kullandık. P-90 bizim kadro silahımızdır ancak operasyonda kullanılmamış olması gerekir. Av tüfeği vardı. O da gaz fişeği atmak için kullanılan bir silahtır. 12 kişi öldü. Envanter dışında patlayıcı bir silah kullanılmadı. Göz yaşartıcı gaz dışında herhangi bir kimyasal madde kullanmadık. Yaklaşık 12 saat sürdü.”
 
 
OPERASYONDA ÖLENLER OLMUŞTUR, BU YÜZDEN BAŞARI SAĞLAYIP SAĞLAMADIĞI KONUSUNDA BİR ŞEY DİYEMEM
 
Ergin, katılanlar vekilinin, Adli Tıp Kurumu raporlarına göre mermi çekirdeği ile öldüğü, 50 kişinin de silahla yaralandığının hatırlatılması üzerine şunları söyledi: 
 
“Bir kısım kişinin silahla yaralandığını ben de duydum. Ancak bu yaralanmalar bizim tarafımızdan yapılmamıştır. Kendileri tarafından yapıldığını düşünüyorum. Operasyon sırasında mermilerin nereden geldiğine dair bir tespitin yapılması mümkün değildir. Cezaevi içerisinde her yer açıktı. Kimin nereden ateş ettiğinin tespiti mümkün değildir. Operasyonda ölenler olmuştur. Bu yüzden başarı sağlayıp sağlamadığı konusunda bir şey diyemem. Cezaevinde otorite sağlanmıştır. Nakiller gerçekleşmiştir. Ancak terör örgütü lider kadrolarının sebep olduğu garip sahipsiz insanlarımızın hayatını kaybetmesi üzüntü vericidir.”
 
İçişleri Bakanı ve Adalet Bakanı’nın emriyle operasyonun yapıldığını söyleyen Ergin, “Aynı cezaevinde PKK direnmemiş, kimsenin burnu kanamamıştır. Ancak diğer örgütler kendi mahiyetinde topladıkları gençleri onların hayatlarını kaybetmesine neden olmuştur. Ölenlerin bir kısmının ölüm orucunda olanlardan olduğunu zannediyorum. Bizim güvenlik kuvveti olarak hiçbir vatandaşın canını kaybetmesine sebep olma gibi bir durumumuz söz konusu olamaz. Oraya yapılan müdahalede temel konu hiç kimsenin hayatını kaybetmemesi idi. Ancak maalesef ölümler engellenemedi” dedi.

DHA