Portakal jürisine büyük tepki

Eleştirmenler 'Nar ve 'Zenne'nin hakkının yendiğini düşünürken, yönetmen Ümit Ünal da Altın Portakal jürisinin bakış açısına itiraz etti.

Portakal jürisine büyük tepki
17 Ekim 2011 Pazartesi 12:12 tarihinde eklendi.

 

Antalya Altın Portakal film Festivali sona erdi ama bir kez daha ödüller beraberinde tartışmaları da getirdi.
 
En İyi Film, En İyi Kurgu, En İyi Senaryo ödülleri 'Güzel Günler Göreceğiz'e giderken, festivalin en beğenilen filmleri 'Zenne', 'Nar' ve 'Geriye Kalan'ın büyük ödüle ulaşamaması bir hayli eleştirildi. Bunun da ötesinde Zenne'nin başrol oyuncusuna En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödülü, Nar'a Jüri Özel Ödülü verilmesi de tepki çeken kararlar arasındaydı.
 
Nar’a haksızlık yapıldı! 
Mehmet Açar (Haberütk) : Sonuçların yarısı evet ama diğer yarısından memnun değilim. Ümit Ünal’a haksızlık yapıldığını düşünüyorum. Nar iyi bir filmdi, toplamın içerisinde en iyisiydi. Güzel Günler Göreceğiz, seyircinin duygularını hedefleyen, televizyon estetiğinde çekilmişti. Son yıllarda Antalya’da böyle filmlere ödül verilmiyordu aslında. Daha soğukkanlı, çağdaş sinema dilini yakalayan araştırmacı filmlere veriliyordu. Ben Güzel Günler Göreceğiz’e hiç ödül beklemiyordum. Nar’a haksızlık yapıldı. Zenne’nin ödül almasını bekliyordum.
 
Avcı kime yardım etmiş? 
Burak Göral (Arka Pencere- SİYAD): Bazı dallarda çok şaşırdığımı söyleyebilirim. Özellikle en iyi film, senaryo. Güzel Günler Göreceğiz’i kötü bir film olarak değerlendiremem ama sorunları var, kurgusu sorunluydu, tekrarlar vardı. Kurgu ödülünün öyle bir hataya verilmesini yadırgadım. En iyi senaryo da benim için Ümit Ünal’ın Nar’dı. En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödülü mesela. Kime yardım etmiş ki Erkan Avcı? Erdal Beşikçioğlu’na En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü verebilmek için, Erkan Avcı’nın sırasını savdırmak istemişler belli ki. Erkan Avcı ödülünü güzelce aldı ama deseydi ‘Kime yardım ettim’ herkes hakikaten duracaktı.
 
Kadınların ezildiği filmler
Alper Turgut (Cumhuriyet): Altın Portakal’ı bence Zenne haketti. Güzel Günler Göreceğiz’in ödül almasına onlar bile şaşırdı, benim için 4. sıradaydı. En İyi Kadın’ı da Selen Uçer hakediyordu, herkese ikişer verdiklerine göre onu neden küstürüyorsun? Keşke jüri kadın ve erkeklerden oluşsaydı.. Çünkü ortadaki filmlerin hiçbiri kadın filmi değil, alt metinlerde hep kadınların ezildiği filmler. Bir şekilde Kral Çıplak demek gerekiyor.
 
Gerekçesiz ödül
Ceyda Aşar: Ödül töreninde, hemen hemen her ödül için bir gerekçe okunurken, En İyi Film için bir gerekçe okunmaması da durumun vahametini arttırıyordu. Kayıt dışı olarak birkaç jüri üyesine gerekçe sorduğumuzda ise tatmin edici yanıtlar alamadık.
 
'Jüri Özel Ödülü'nü geri vermeyi düşündüm' diyen Ümit Ünal, 'Altın Portakal Üzerine' başlıklı yazısında ödüllere, jürinin bakış açısına eleştiriler getirdi:
 
"(...) O gece ödüle bir değer atfetmediğimi açıkladım, ben verdikleri "özel" ödüle "jüri ÖZÜR ödülü" diyorum. Bir tür teselli armağanı. "Filmini takdir ettik ama ödül verecek kadar anlamadık, idare et...". Ödülü almak için sahneye çıkınca bir konuşmaya başladım: İlk senaryomun çekilmesine önayak olan Müjde Ar'a teşekkür edecek ve bu yüzden ödülü asıl Müjde'nin hak ettiğini söyleyerek kendisine iade edecektim. "Oğullar oğulluktan sessizce çekilmesini bilmelidir abiler". Ama kafamın içinde dolanan binlerce tilki birkaç saniye içinde o kadar fevri davranmamam, geceyi berbat etmemem gerektiğini bağırdılar ve lafı zor bela dolandırıp yapımcıma, film ekibine, sevgilime teşekkür ederek bitirdim ve yerime oturdum.
 
Bu söylediğimde gizli bir kibir bulanlar olabilir. Gizli saklı konuşmadan açıkça söyleyeyim: Yarışmada yer alan filmlerin çoğuyla kendimi aynı "klasmanda" görmedim. Ne dil ve üslup, ne de söyledikleri şeyin derinliği ve önemi açısından aynı yerdeydik.
 
Ancak ben birçok izleyici ya da eleştirmen gibi "Bu kötü öğrenci filmi görünümlü filmlerin Antalya'da ne işi var?" demiyorum. Bence bir yönetmenin amatör kameralarla evinde çektiği bir filmin ya da TV dizisi estetiğine özense de kendince hikayeler anlatmaya çalışan bir ilk filmin festivalde bulunması önemlidir ve sinema yapmak isteyen gençler için teşvik edicidir. Ayrıca bu tür filmler festivalin çok sesliliğini, demokratikliğini, skalasının genişliğini gösteririr.
 
Ama ödüllendirmeye gelince bence iş değişir. Büyük ödül verdiğiniz bir filmi, yönetmeni geleceğe örnek olarak gösterirsiniz. Ayrıca verilen ödüller festivalin karakterini ve düzeyini belirler. Bir filme ödül vermek hem yönetmene "Çok doğru yoldasın devam et" demektir hem de sinema dünyasına "Bizim bakışımızla örnek alınması gereken film budur" demektir. Yıllar önce Zeki Demirkubuz ya da Nuri Bilge Ceylan'a peşpeşe verilen ödüller bu ülkede bağımsız sinemanın önünü açtı ve onların ardından gelenlere örnek oldu.
 
Zenne filmi de büyük ödülün önde gelen, üstelik gösterimde dakikalarca ayakta alkışlanmış bir adayıydı. Bir başka gazete haberi de yarışın Nar ve Zenne arasında olacağını ilan ediyordu.
 
Ama jüri Zenne'ye "En İyi İlk Film" ödülü vermekle yetindi. Filmin baş karakterini canlandıran yani baş rolü olan oyuncuya "En İyi Yardımcı Erkek" ödülü verildi.
 
Nar'a "sus payı" ya da "özür" mahiyetinde, gerekçesi de kaybedilmiş, ne idüğü belirsiz bir "özel" ödül verilirken En İyi Kurgu, En İyi Senaryo, En İyi Film ödülleri Güzel Günler Göreceğiz adındaki filme gitti.
 
Filmin genç yönetmeninin hevesini kırmak istemem ama ben bu filmin gösteriminde son 40 dakikaya dayanamayıp çıkmıştım. Eğer son 40 dakikada büyük bir sentez gerçekleştirip olağanüstü bir noktaya varmadıysa, çok acemice ve özentiyle yazılmış, belli formülleri başarısız bir şekilde uygulamaya çalışan, "Rusça Nazım şiiri okuyan Rus fahişe" gibi olağanüstü klişeleri barındıran bir filmdi. Benim görüşlerimi haset ateşinde yanan birinin sabuklamaları olarak görenler olursa filmin yukarıda paylaştığım eleştirmenler listesinde tek bir dalda bile tahminlere girmediğini ve örneğin Atilla Dorsay tarafından "beş kahramanlı karmaşık öyküsünü genelde bir klişeler yumağı halinde sunuyor ve ancak birkaç sahnesiyle etkili oluyor", ya da Olkan Özyurt tarafından "senaryosu ve kurgusu defolu" diye anıldığını hatırlatayım.
 
Ödül töreninin ardından hemen hemen tüm eleştirmenler ödüllerin adaletsiz ve isabetsiz olduğu konusunda fikir belirttiler. Haberturk kanalında tören çıkışı canlı yayında Nar'a haksızlık yapıldığını belirten Burak Göral ve Mehmet Açar'ın söyledikleri benim için önemliydi. Haberturk videosunun linki burada.
 
Nar'a haksızlık yapıldığını düşünen bu insanların yakınım olmadığını, kimi eleştirmenlerin özellikle son üç filmimde beni yerin dibine sokan şeyler de yazdığını ekleyeyim. Nar konusunda tarafsız olduklarına eminim.
 
O zaman bunca insanın takdirini kazanmış bir filmin "özür" ödülü dışında görmezden gelinmesinin esbab-ı mucizesi nedir?
 
Bu sonuç ya jürinin sinemayı herkesten fazla bildiğini ve ödül verdikleri filmde çok özel cevherler keşfettiğini ya da sinemadan zerre kadar anlamadığını gösteriyor. Ya da (allah korusun) kişisel hınçlar gibi başka unsurların, başka hesapların işin içine girdiğini düşündürüyor.
 
Sakın kimse "Sen bilinen bir yönetmensin, gençlerin de desteğe ihtiyacı var" gibi martavallar sıkmasın. Film festivali, ulufe dağıtılan bir yer değildir. Gençler desteklenecek diye gerçekten iyi olanları yok sayarsanız festivalin saygınlığını azaltır, düzeyini düşürürsünüz sadece. Koskoca Altın Portakal sinema yapmak isteyen gençlere kötü bir filmi örnek gösterirse sinemaya yarar değil zarar getirir. Ayrıca kötü bir işi teşvik etmek, o işin yaratıcılarına da zarar verir, girdikleri yanlış yolu ya da eksiklerini göremeyecek hale getirir. "Genç Sinemayı" teşvik etme meraklılarına, Antalya'da 2005'te Korkuyorum Anne gibi bir başyapıtı yok sayarak En İyi Film Ödülü verilen Türev filmini hatırlatırım. Kim hatırlıyor Türev'i? Yönetmeni gerçekten teşvik görüp ikinci bir film çekti mi?
 
Şimdi şunu diyenler de çıkabilir: "Bu jüriyi kabul ederek yarışmaya girdin, ödül alamayınca çirkefleşmek de neyin nesi?" Cevap: Bu jüri örneğin çok beğenilen Zenne filmine ya da benim de tuhaf finaline rağmen çok beğendiğim Geriye Kalan'a büyük ödülü verseydi sesim çıkmazdı. Çünkü "sinema anlayışları böyleymiş" diyebilirdim. Örneğin hayran olduğum Kosmos, Bir Zamanlar Anadolu'da, ya da Vavien gibi filmlerin karşısında "Özel" ödül alsam anlardım. Nar mütevazı bir film, bir ana akım sinema örneği değil. Daha önceki filmlerim 9 ve Ara gibi mikro bir alandan büyük resme bakmaya çalışan, görkemli görselleri olmayan, sinema dilinde devrim yapmaya uğraşmayan, küçük ama söyleyecek büyük lafları olan bir film. Yerimi, haddimi biliyorum.
 
Ama bu jüri benim tanık olduğum kadarıyla hiç kimsenin beğenmediği bir filmi beğendi ve defalarca ödüllendirdi. Sadece kadınlardan kurulu bu jüri, her filmden önce dünya kadınlarının alkışlandığı, kadın temalı bir festivalde; ülkemizin asıl iktidarı, baş belası maço erkeklik kalıplarını olumlu örnek olarak sunup yücelten, tek kelimeyle korkunç bir karakteri canlandıran oyuncuya En İyi Erkek Oyuncu ödülünü takdim etti. Aynı jüri bir eşcinsel töre cinayetine kurban giden Ahmet Yıldız'ı anlatan filmde, ana karakteri başarıyla canlandıran başrol oyuncusuna Yardımcı Erkek Oyuncu ödülü verdi. Sanırım o oyuncu da benim gibi, nezaket icabı kabul etti ödülü. Bütün bunların sebebini hesabını sormak, en azından tepkimizi göstermek hakkımız var sanırım.
 
Maalesef henüz çok az kişinin izlediği filmlerden bahsediyoruz. Bu yazıyı okuyanların çoğunun sağlama yapma olanakları, Antalya'da yaşanan skandal havasını hissetme şansları yok. Ara filmimle çok benzeri başıma geldi. İki üç ay içinde bu filmler gösterime girdiğinde, genel seyirci karşılaştırma imkanı bulduğunda, ak koyun kara koyun belli olacak, eleştirmenlerin dile getirdiği haksızlık hissini herkes anlayacak. Ama ne yazık ki Altın Portakal'ı kimse hatırlamayacak ve herşey sessizlikle karşılanacak. Bu yazıyı, olay henüz tazeyken, herşeyin üstü toz tabakasıyla kaplanmasın ve unutulmasın diye yazıyorum. (...)"

NTV