"Recep Güven adam gibi adam"

Diyarbakır Emniyet Müdürü Güven için AK Parti Diyarbakır eski Milletvekili Abdurrahman Kurt, "adam gibi adam" ifadelerini kullandı.

Recep Güven adam gibi adam
09 Ekim 2012 Salı 08:46 tarihinde eklendi, 2.628 kez okundu.

Üzerinde konuşulan malzeme; AK Parti’nin kongresinde yeni yol haritası olarak algılanan 63 maddelik deglarasyon, Başbakan Erdoğan’ın Oslo müzakerelerinin yeniden başlayabileceği mesajı ve son olarak Diyarbakır’ın yeni Emniyet Müdürü Recep Güven’in 'Ölen teröriste ağlamıyorsanız insan değilsiniz' çıkışı...

 
Sorununun çözümüne dair beyaz sayfa açılacağı algısı, NTV’deki 'Bugün Yarın' programında konuşuldu.
 
AK Parti Diyarbakır eski Milletvekili Abdurrahman Kurt, AK Parti’nin eski ağır toplarından Dengir Mir Mehmet Fırat, Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası eski Başkanı Mehmet Kaya, BDP Muş Milletvekili Sırrı Sakık, AK Parti Milletvekili Mehmet Metiner, Güneydoğu Sanayici ve İşadamları Derneği (GÜNSİAD) Başkanı İsmail Bedirhanoğlu ve yazar - gazeteci Muhsin Kızılkaya’nın konuk olduğu programda, çok dikkat çeken ifadeler kullanıldı.
 
"ENGEL BÜROKRATLARDI"
Programda, özellikle Kürt yazar ve gazeteci Muhsin Kızılkaya’nın saptamaları dikkat çekiciydi.
 
“Diyarbakır Emniyet Müdürü’nün söyledikleri önemli. Nedeni ise, bu sorunu bu hale getirenler seçilmişler değil bürokratlarlardır” diyen Kızılkaya şunları söyledi:
 
"Seçilmişler ilk iktidara geldiklerinde onlara brifingler verilir ve ilk anlatılan şey ‘Kürt meselesine el atma, biz bunu hallederiz. Sen ekonomiyle ve diğer şeylerle uğraş. Bu sorun bizim sorunumuz’ denirdi. ‘Elini atarsan seni yakar’ diye başbakanlar tehdit edilirdi. Bu nedenle bu ülkede başbakan olmuş herkes, miting meydanları başka, işe bu soruna bulaşmamaya yeminli başladı.
 
Hiçbir bürokrattan, bu sorunun çözümüne ilişkin pozitif anlamda net ifadeler duymadık. Tersine bürokratlar raporlarında, meselenin nasıl başka yollarla halledilebileceğini anlattılar... İlk defa 2007 yılından itibaren bazı bürokratklar, bazı emniyet müdürleri farklı şeyler söylemeye başladı. Ezber bozdular ve bu bizi çok şaşırttı. 
 
"GAFFAR OKKAN'LA BAŞLADI"
Örneğin bu biraz Gaffar Okkan’la başladı. Okkan konuşmaya başladığı anda derin devlet onu öldürdü. Çok net olarak biliyoruz ki, açılan davadan yola çıkarak, Okkan operasyonu derin devletin işidir. Halka farklı şekilde yaklaşılması gerektiğini söylüyordu ve halk onu seviyordu.
 
Daha sonra valiler geldi. Örneğin Hakkari valisi, şu an MGK Genel Sekreterliği’ni yapan Muammer Türker. İlk defa, meselenin nasıl çözülebileceğine ilişkin halka görüş sormaya başladılar. Bu durum halkı da korkutmaya başladı çünkü devlet bu şekilde konuşan bir devlet değildi.
 
Bu nedenle, Emniyet Müdürü’nün söylediklerini birkaç bürokrat daha söylese... Ben çok umutluyum. Bunu İçişleri Bakanı hatta Başbakan söylese bu kadar sevinmezdim. Bürokratik gelenekteki zincir yavaş yavaş kırılıyor.”
 
"ADAM GİBİ ADAM"
AK Parti kongresi için Türkiye’ye gelen Bölgesel Kürt yönetimi Başkanı Mesut Barzani ile görüşmesini, "Bizim talebimiz ile başlayan bir süreç. Kongrede çok müsait bir ortam olmadığı için yardımcıları bir sonraki günün sabahında buluşturdular. Nezaket ziyaretiydi. Kendisine bir muhabbetin iletilmesiydi, bir umudun paylaşılmasıydı" şeklinde anlatan AK Parti eski milletvekili Abdurrahman Kurt da şunları söyledi:
 
"Diyarbakır Emniyet Müdürü yürekli bir çıkış yaptı. Göreve başlarken bu çıkışı yapabilmek, barış adamı olmakla, adam gibi adam olmakla ilgili bir şey. Türkiye’de, ben içeriden şahitlik edebilirim ki, artık böyle adamlar var. Şimdiki Emniyet Genel Müdürü de öyle biridir. BDP’lilerle arası bozuk olsa da Van Valisi öyledir. Artık bölgede anlayan, dinleyen, hissetmeye çalışan bir bürokrasi var.
 
Eskiden valiler egemenliğini hissettirmek için geliyordu, şimdi hizmetkarlığını hissettrimeye gelenler var ve inşallah bu devletin bütün kurumlarına sirayet eder.” 
 
"KÜRTLERİN ANLAMASI GEREKEN ŞEY"
'DP ve PKK’nın özeleştiri yapmadığı' yorumları üzerine söz alan Muhsin Kızılkaya şu ifadeleri kullandı:
 
“Genelde biz cepheleştiğimiz için herkes kendi cephesinden bakıyor... Mağduriyet üzerine bir şey kurulduğunda, mağdurun gidebileceği bir yer yok. Mağdurdan, mazlumdan kolay kolay bir şey çıkaramazsınız. Problem bir iktidar problemidir ve mağdur da iktidara geldiğinde, zalim kadar zalimleşir. Tarih bize bunu öğretmiştir. 
 
Ama bizim, Türkiye Kürtklerinin özelikle anlaması gerek şey şudur: Türkiye’de parlamentoda 36 milletvekiliyle temsil edilebiliyor olmak, 100 belediye başkanına sahip olmak; bir günlük gazeteye, birkaç yerel televizyona, 250 sivil toplum kuruluşuna sahip olmak, siyasetçilerinin görüşlerini bütün ulusal televizyonlarda özgürce ifade edebiliyor olmaları büyük bir ayrıcalıktır.
 
Kürtlerin yaşadığı diğer ülkelere baktığınız zaman... Iraklı, Suriyeli, İranlı Kürt, Türkiye Kürtlerinin bu pozisyona rağmen hala silahlı savaş yürütmelerini pek fazla anlayamaz. Irak’ta Kürtler 100 sene boyunca hiçbir zaman Iraklı olmadılar, hep Iraklı sayıldılar. Buradaki Kürtler hep Türkiyeli oldu. Siz Bağdat’ta bir Kürt iş adamı, Kürt sanatçı, Kürt yazar göremezsiniz. Arap televizyonlarında konuşan bir Kürt siyasetçisiyle karşılaşamazsınız.
 
Ben de Kürdüm, bu geceki konukların neredeyse hepsi Kürt... Ben ‘bütün bunlar bir nimettir’ anlamında söylemiyorum. En başta toplumsal sözleşme yanlış kurulmuş. Kürtler tercihlerini Türklerden yana yapmışlar...
 
ERDOĞAN’IN ALPARSLAN VURGUSU 
Başbakan kongredeki konuşmasına Hz. Ömer’le başlamadı, Alparslan’la başladı. Yani mütedeyyin bir Başbakan’ın yapması gereken şey aslında Hz. Ömer vurgusudur. Ama özellikle Alparslan vurgusu, Türklerle Kürtlerin buluştuğu noktadır. Türkler, bu topraklara geldiğinde tek Müslüman ahali olan Kürtlerle karşılaştı. Onun için bir ittifak kurdular. Mustafa Kemal, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı başlattığında İzmir’e değil Erzurum’a gitti. Ege beyleriyle değil, Kürt beyleriyle toplantı yaptı ve savaşı başlattı...
 
"DÜNYAYA ANLATAMAZSIN"
(Sorunun çözümü üzerine...) Bu kadar ceberrut, resmi poltikasını inkar ve asimilasyon üzerine kurmuş bir devletin, bundan vazgeçtiği bir dönemde Kürtlerin yapması gereken en önemli şey o devlete doğru bir adım daha yaklaşmaktır. Bunu, kutsadıklaları birçok değerden taviz vermek pahasına yapmak zorundadırlar. Çünkü, yarın bu devlet Kürtçeyi eğitim ve öğretim dili olarak kabul edebilir ve o zaman Kürtlerin bu devletten hiçbir talebi kalmaz. O durumda da ne için savaştığını dünyaya anlatamazsın.”
 
"HER ŞEY ÇOK GÜZEL DEĞİL"
Kızılkaya’nın bu ifadelerine, GÜNSİAD Başkanı İsmail Bedirhanoğlu itiraz etti.
 
“Konuşmacıları dinlerken biraz yadırgadım. Kürt halkının tüm talepleri karşılanmış ve bir tek anadilde eğitim kalmış gibi..." diyen Bedirhanoğlu şunları söyledi.
 
"Örneğin son dönemde Diyarbakır’da Kürtçe tabelalar mahkeme kararıyla kaldırıldı. Söylemle, hayatın içinde pratik birleşmeyince inandırıcılık sorgulanıyor. KCK tutuklamalarıyla ilgili ‘hepsiyle ilgili böyle bir şey düşünmüyorum’ demek, mahkeme kararını onaylamak demektir. Anayasa hala 12 Eylül anayasası ve ayrımcı ifadeler aynen duruyor. Kürtçe siyaset yapabilemenin önündeki engeller duruyor. Önemli şeyler yapılmıştır kuşkusuz ama ‘her şey çok güzeldir’ demek doğru değil...
 
Türkiye’de olumlu bir iklimin estiği, çözüme doğru bir takım adımların atıldığı dönemde, herkesin üslubuna dikkat etmesi gerekiyor..."

NTV