"Soruşturmaya devam etmeliydiler"

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) 1. Daire Başkanı İbrahim Okur, Cumhurbaşkanı’na sunulan HSYK Kanunu’nda yapılan bazı değişiklikler ile ilgili kanunun yürürlüğe girmesi durumunda kararname yapma zorunluluğu doğacağını söyledi.

18 Şubat 2014 Salı 22:32 tarihinde eklendi.

Okur ayrıca, “Celal Kara ile ilgili biz bir tasarrufta bulunmadık. Mehmet Yüzgeç ile ilgili bir tasarrufta bulunmadık. İzmir’de Ali Çelik ile ilgili bir tasarrufta bulunmadık. Bu arkadaşlar soruşturmaya devam etmeliydiler. Kamuoyu algısını gözetmek zorundayız.” dedi.

HSYK 1. Daire Başkanı Okur, CNN Türk'te yayınlanan gazeteci-yazar Taha Akyol’un hazırlayıp sunduğu Eğrisi Doğrusu programına katıldı. 17 Aralık ve 25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonları sonrasında savcı tayinleri ve görevden almaları ile ilgili olarak, “Burada şu hassasiyeti gösterdik kurul olarak: Soruşturma yürüten savcılara dokunmama gibi bir prensibimiz var. Biz onlara dokunmadık. Muammer Akkaş bizden önce başsavcı tarafından soruşturmadan alınmıştı. Bana göre doğru bir tasarruf soruşturmadan alınması. Bu hususta iki tane dayanağımız var.

HSYK Kanununun 5. maddesi. Burada Cumhuriyet Başsavcılarının gözetim ve denetim yetkilerinden bahsediyor. Başsavcının görevleri tanımlanırken verimli, uyumlu, düzenli şekilde çalışmasını sağlamak, iş bölümünü yapmak gibi görevleri var. Denetim ve gözetimden ne anlamalıyız. Bu olaydan bir gün öncesinde başsavcımız arkadaşımızla görüşür, bilgi ister. Ertesi gün başsavcı vekili ile beraber dosyayı inceleyip kendisine bilgi verilmek üzere anlaşırlar.

Fakat sabah erken saatlerde mahkemeden gözaltına alma ve yakalama kararları çıkarılır. Ben savcı olarak şunu yapardım. Dosyama güveniyorsam, dosyamın sağlam olduğunu düşünüyorsam çok rahat başsavcım ile bu bilgileri paylaşırdım. Götürürdüm delilleri de önüne koyardım, derdim ki ‘durum budur, bunu yapmamız gerekiyor.’ Başsavcı buna rağmen soruşturmayı kapatmaya çalışıyorsa bunu HSYK’ya bildirirdim. Dışarıya çıkıp basın bildirisi dağıtmazdım.

Başsavcının bilgi istemesine rağmen bilgi verilmemesi, apar topar bu kararın alınması. Başsavcı tarafından yapılan bu tasarrufun doğru olduğunu düşünüyorum. Diğer Celal Kara ile ilgili biz bir tasarrufta bulunmadık. Mehmet Yüzgeç ile ilgi bir tasarrufta bulunmadık. İzmir’de Ali Çelik ile ilgili bir tasarrufta bulunmadık. Bu arkadaşlar soruşturmaya devam etmeliydiler. Kamuoyu algısını gözetmek zorundayız.” ifadelerini kullandı.

“BUGÜNLERDE CEMAATÇİ OLMAK KÖTÜ BİRŞEY OLDUĞU İÇİN TEKRAR CEMAATÇİ OLDUĞUM YÖNÜNDE HABERLER ÇIKTI”

Bazı gazetelerde yer alan ‘cemaatçi’ iddialarını da cevaplandıran Okur, “Bazı yayın organlarının ifadesine göre bir numaralı cemaatçi benim. Ama ben nasıl biriyim ben de merak ediyorum. 6 Mayıs 2009’da bir gazetede Şener Eruygur’un ofisinde ele geçirilen bir belgede benim cemaatçi olduğuma ilişkin elle yazılmış bir bilgi notu vardı. Dava açmak için mahkeme tutanaklarını istedim.

Şener Eruygur şöyle bir ifade veriyor; ‘Avukatıma posta ile gelmiş, kimden geldiğini bilmiyorum.' Bundan bir buçuk yıl sonra jandarmanın adamı olduğum, Ergenekoncu olduğum, müsteşar yardımcılığına atanmamda Ankara İl Jandarma’nın etkisi olduğu haberi yapıldı. Bir köşe yazarı derin devletin kutsal emaneti olduğumuzu yazdı.

Şimdi döndük başa bugünlerde cemaatçi olmak kötü bir şey olduğu için tekrar cemaatçi olduğumun yolunda haberim çıktı. Benim burada sevindiğim bir husus var. Her zaman istenmeyen tarafta gösterildim. Ben de diyorum ki demek ki işimi tarafsız yapıyorum.” açıklamalarını yaptı.

Balyoz Davası ile ilgili de konuşan Okur, “Bu davanın dayanaklarının sağlam olmadığını, burada en fazla birileri için görevi kötüye kullanmak olabileceğini, darbeye teşebbüsün söz konusu olmayacağını savunanlardanım. Ama bulunduğum pozisyon itibari ile devam eden bir dava ile ilgili bunu söyleme şansım yoktu.” dedi.

HSYK Genel Kurulu tarafından alınan ve çok tartışılan Adli Kolluk Yönetmeliği’ne de değinen Okur, “Bu bir bildiri değil. HSYK Genel Kurulu’nun karara bağladığı bir husus. Bizim buradaki kararımız şuydu. Bizim yetkili olduğumuz bir alanda Adalet ve İçişleri Bakanlığı bunu düzenleyemezsiniz. Kolluk amirlerinin İl Emniyet Müdürlerine bilgi vermesi de burada düzenlenemez. Bu husus kararımızın birinci parçasıydı. Herkes bunun üzerinde durdu ve buna ‘darbe’ diyenler oldu ‘Danıştay’ı etkiliyorsunuz’ diyenler oldu.

Dahası var, Danıştay’a seçilen üyeler Danıştay’a seçildikten sonra bizim kapsama alanımızdan çıkıyorlar ve bizden daha üst statüye geçiyorlar ve bizi denetliyorlar. Bu asla hükümete yönelik değil. Bir durum tespiti, biz kendi yetkilerimize giren bir konuda bunun böyle olmaması gerektiğini söyledik. Orada Anayasaya aykırılık ifadesi doğru mu değil mi tartışılır. Daha yumuşak bir ifade kullanılabilirdi. Bunlar tartışılabilir. HSYK böyle bir karar alabilir.” ifadelerini kullandı.

“YASALAŞAN TEKLİFİN ÇOK CİDDİ SAKINCALARI OLMADIĞINI DÜŞÜNÜYORUM”

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e sunulan HSYK Kanunu’nda yapılan değişikliği değerlendiren Okur açıklamalarını şöyle tamamladı: “Bizimle ilgili bir yönetmelik çıkardık darbe ile suçlandık. Şimdi bizimle ilgili bir kanunda imzadayken Anayasa Mahkemesi olma safahatı olması beklenen bir kanunla konuşursak ortalık tekrar karışabilir.

Ana hatları ile şunu söyleyeyim. Şuanda yasalaşan teklifin çok ciddi sakıncaları olmadığını düşünüyorum. Bu kadar söyleyebilirim. Mahsurlu yönleri var. Ama ilk teklife göre meclise sunulan teklifle kıyasladığım zaman, geri çekilen maddeleri dikkate aldığım zaman yargı bağımsızlığının yok olduğunu, artık yargı bağımsızlığından söz edilemeyeceğini söylemek biraz abartılı olur.”

Okur ayrıca, “Önümüzdeki günlerde yasa yürürlüğe girerse HSYK’da görev yapan arkadaşlarla ilgili kararname yapma zorunluluğumuz doğacak. Atananlar atanacak, yenilerini seçeceğiz. Hem yeni gelenlerle ilgili hem de HSYK’dan ayrılması gereken arkadaşlarla ilgili bir kararname yapmak zorundayız teknik olarak. Onun dışında yaz kararnamesine kadar bir kararname yapmayı düşünmüyoruz.” dedi. 


CİHAN