"Tutuklu vekiller tahliye edilmeli"

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, tutuklu milletvekillerinin 1 milyona yakın oyu temsil ettiğini dile getirerek, bu kadar vatandaşın oyunun TBMM’de temsil edilmesi gerektiğini söyledi.

Tutuklu vekiller tahliye edilmeli
22 Kasım 2013 Cuma 18:49 tarihinde eklendi.

Bu konuda ilk kez konuştuğunu söyleyen Kılıç, “Parlamento, nasıl başörtülü milletvekillerinin onuruna sahip çıktıysa tutuklu milletvekillerinin de onuruna sahip çıkmalı. Tutuklu milletvekillerinin tahliyesi sağlanmalı.” dedi.

Karatay Üniversitesi’nin Mevlana Kültür Merkezi’nde düzenlediği ‘Anayasa ve Demokrasi’ konulu konferansta konuşan Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, TBMM’nin temizlemesi gereken bir ayıp daha olduğunu aktardı.

Haşim Kılıç, şöyle konuştu: "Bir ayıp daha var ve bu ayıbın temizlenmesi lazım. Ben bu konuda konuşmadım, ilk defa konuşuyorum. Bugün 8-9 tane seçilmiş milletvekili hapiste. Ve bu milletvekillerinin bazıları sanırım hükümlü hale geldi. Bu insanlar seçimlere girdiler. Eğer siz bu insanları parlamentoda çalıştıramayacaksaydınız, bu insanları seçime niye soktunuz?

Seçime sokmasaydınız ya. Hiçbirinin düşüncesine katılmıyorum. Ama ben, bir başkasının özgürlük sorununa sahip çıkıyorum. O insanın özgürlüğündeki hak ihlalinin, meydana getirdiği yükü paylaşmak istiyorum.

Bu milletvekillerinin arkasında belki bir milyona yakın insan var, oy verdiler bunlara. Eğer bunların her birinin 100 bin oy aldığını düşünecek olursanız bir milyona yakın insan Meclis'te temsil edilmiyor. Yani bunların ifade özgürlükleri ortadan kaldırılmış. Bırakın milletvekillerini, ben 900 bin insan şu anda Meclis'te temsil edilmesi gerektiği halde temsil edilmiyor.

Baraj aşılmış, bütün şartlar oluşturulmuş ve milletvekili seçilmiş. Ama temsil edilmiyor. Benim için bu bir milyon insanın ifade özgürlüğü önemli. O 8-9 insan için söylemiyorum. Arkasında temsil ettiği insanlar için ben bunu söylüyorum. Bu insanlar temsil edilmelidir. Bunu yargı maalesef çözemedi, çözülemedi. Bu, parlamentonun çok rahat çözebileceği sorun.

Parlamento başörtüsünde milletvekillerinin nasıl insan onuruna sahip çıktıysa burada da aynı şekilde o insanların onuruna sahip çıkması gerekir. Çünkü kendi içlerinden birisi bunlar. Tutukluluğun sona ermesi o insanın suçsuz olduğu anlamına gelmez.”

"ÖZGÜRLÜKLERİ KISANLAR GEÇMİŞTEKİ GİBİ AYNEN CEZALANDIRILIR"

Türkiye’nin, 2010 anayasa değişikliği ile makas değiştirdiğini söyleyen Kılıç, Türkiye’nin demokrasisi genişleyen bir alana doğru makas değiştirdiğini ifade etti. Kılıç, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Başımıza ne geldiyse, devletin, bireylerin sevdiklerine ve inandıklarına karışmasından dolayı gelmiştir.

Bana göre, 2010 yılında yapılan anayasa değişikliği, Türkiye’nin makas değiştirdiği yıldır. Artık Türkiye vesayetçi, yasakçı, özgürlükçü, olabildiğine daraltan bir anlayıştan, vesayetten kurtulan, özgürlük alanları genişleyen, demokrasisi genişleyen bir alana doğru makas değiştirdi. İnşallah bu makası değiştirenler de daha önce yapanlar gibi vesayetçi, özgürlükleri kısan, insanların sevdiklerine ve inandıklarına karışan bir anlayışla hareket etmezler.

Ve geçmişte bunu yapanların başına gelenler onların başına gelmez. Eğer aynı şeyi, bu makası değiştiren arkadaşlar yaparsa hiç kuşkunuz olmasın daha öncekilerin başına ne gelmişse onların da başına aynısı gelecektir.”

"CUMHURBAŞKANLIĞI İÇİN KAVGA YAKIN"

Haşim Kılıç, 2007 yılında yaşanan ‘367 krizi’ ile cumhurbaşkanının artık halk tarafından seçildiğini hatırlatarak, bu durumun hükümetle cumhurbaşkanlığı makamı arasında kavgaya neden olacağını ileri sürdü. Kılıç, şunları söyledi: “Biz, parlamenter bir sistemle yönetiliyoruz. Bizim sistemimize baktığınız zaman güçler ayrılığı ilkesini göremiyorsunuz.

Hükümetin Meclis üzerindeki vesayeti bütün ağırlığıyla devam ediyor. Hükümet ne derse Meclis öyle çalışıyor, hükümet ne derse Meclis öyle yasa çıkarıyor. Hükümetin arzusu dışında bir meclisin çıkması mümkün değil. Çünkü bizdeki güçler ayrılığı ilkesi maalesef bizi bugüne kadar getirmiş. 1982 Anayasası yapılırken Kenan Evren’e özel bir hükümle cumhurbaşkanlığı konusu yetkilendirilerek, çok güçlendiriliyor.

2007 yılındaki Anayasa Mahkemesi’nin 367 kararından sonra hükümet cumhurbaşkanını halka seçtirmeye karar verdi. Şimdi, bu kadar yetkilerle arkasından bir de halka seçtireceğiniz bir cumhurbaşkanının sonunda şekillenen sistemi bir parlamenter sistem olarak değerlendirmemiz mümkün değil.

Bu, olsa olsa yarı başkanlık sistemine çok daha yakın bir sistem olarak değerlendirebilirsiniz. Şimdi bunlar üzerinde çeşitli konular görüşülüyor. Zaten anayasa ile ilgili değişiklik bundan sonra mümkün değil. Çünkü cumhurbaşkanının partisiyle ilişkisinin kesilmesi anayasal bir hükümlülük. Bunu yapmak için mutlaka anayasayı değiştirmek lazım.

Değiştiremeyeceğinize göre bu da olmuyor. Şimdi büyük bir dert sardı bizi. Büyük bir endişe içindeyiz. Yarın cumhurbaşkanımızı halk seçecek. Yanında da çok güçlü bir hükümet var. Bunlar başlayacak kavga etmeye ‘ne yapacağız’. Ne kuş ne deveyiz. Bir şey değiliz. Parlamenter sistem gibi gözüküyor ama yapılacak şey çok açık. Eğer siz anayasayı değiştiremiyorsanız cumhurbaşkanlığının yetkilerini sembolik hale getirmektir.

Bunu getirmediğiniz sürece kavga kaçınılmazdır. Ha bu kavga halk seçtiğinden dolayı değil. Halkı arkasına alan bir cumhurbaşkanı kendisini çok güçlü hissedecektir ve hükümetle her an kavgaya hazır hale gelecektir. Aslında kavganın sebebi halkın seçmesi değil. Kavganın sebebi cumhurbaşkanının yetkilerinin çok olması. Cumhurbaşkanlığının yetkileri sembolik hale getirilirse kavgayı da en aza indiririz.”

"YÜZDE 10’LUK BARAJ KONUSUNDA SAMİMİYET YOK"

TBMM’de temsilde adaletin olmadığına değinen Kılıç, yüzde 10’luk barajın temsilde adalete engel olduğunu dile getirerek, bu barajın kaldırılması gerektiğini ifade etti. Kılıç şunları söyledi: “Yönetimde güçlü bir iktidarın sağlanması için yüzde 10’luk baraj getiriliyor.

Yüzde 10'luk baraj nedeniyle milyonlarca insanın oyları Meclis'e yansımadı ve kayıt dışı kaldı. Şimdi burada temsilde adaletin olmadığını ifade edebilirsiniz. Ama yönetimde istikrar sağlandı diyebilirsiniz. Peki yüzde 10'luk baraj nedeniyle oyları sayılmayan, oylarına itibar edilmeyen bu milyonların oyu Meclis'e nasıl yansıyacak? Tabi bu konuda hükümetimiz geçenlerde bir paket açıkladı.

Yüzde 10’luk barajı kaldıralım, onun yerine şunu koyalım şeklinde 3 alternatif getirdi. Şimdi bu alternatif, hiç gördünüz mü bununla ilgili tartışma? Hiçbir şey yok gazetelerde. Hepsi dut yemiş bülbül gibi susuyor. Hiçbir tartışma olmuyor. Bu yüzde 10’luk baraj en çok eleştirilen, en çok tepki duyulan madde değil mi bu? Niye konuşmuyorsunuz bunu?

Getirilen önerinin doğru veya yanlış olduğunu ifade etmiyorum. Ama bu konuda temsilde adalet konusunda ciddi bir sorun yaşanıyor ama çözüm öneriliyor ama tartışılmıyor. Bence bu konuda da herhalde samimiyet yok. Yüzde 10’luk baraj gerçekten yüksek bir baraj. Çok ciddi, inanılmaz bir rakam değerlendirme dışı kalıyor. Bu insanların oyları Meclis'e yansımıyor.”

"HÜKÜMETİN MECLİS'TEKİ VESAYETİ SONA ERMELİ"

Haşim Kılıç, hükümetin Meclis üzerindeki vesayetinin devam ettiğine işaret ederek, şunları söyledi: “Hükümetin Meclis üzerindeki vesayetinin sebebi nedir? Sebebi şu. Milletvekili, daha seçildiği gün 4 yıl sonra yapılacak seçimi düşünüyor. ‘Sayın genel başkanım beni yeniden aday yapar mı yapmaz mı diye. Bu endişeyle hareket ettiği için oradan gelecek direktiflerle en küçük bir analizi bile değerlendirmeye tabi tutmadan kabul etmek zorunda.

Bir de malum parti içi disiplinimiz var. Bunun da gereği olarak orada hükümetimiz ne derse Meclisimiz de aynı kanunu çıkarıp gönderecek. Bunu bir Siyasi Partiler Kanunu’nda yapılacak değişikliklerle en aza indirebiliriz. Böylece, milletvekili daha özgürce düşüncelerini ifade edebilir, bu vesayeti ortadan kaldırabiliriz.”


CİHAN