Yaşar Okuyan Aydın Doğan'a nasıl meydan okudu ?

Bölge Gazetesi Pusula, Doğu'dan gösterip Batı'ya çakıyor! Yaşar Okuyan da Ahmet Tezcan'a konuştu

Yaşar Okuyan Aydın Doğana nasıl meydan okudu ?
26 Mart 2012 Pazartesi 17:59 tarihinde eklendi, 2.165 kez okundu.

 

Doğu Anadolu’nun ilk ve tek bölge gazetesi olan Pusula, gazeteci Ahmet Tezcan’ın Pazartesi Sohbetleri ile gündem oluşturmaya devam ediyor. İki hafta önce Tansu Çiller’in Başdanışmanı Hüseyin Kocabıyık ile söyleşiyi yayınlayan Pusula, Çiller’in doktorundan çalınmış çıplak fotoğraflarla şantaja uğradığı iddiasını gündeme taşımıştı. Bugün ise 3’lü koalisyon döneminde Çalışma Bakanı olarak görev yapan Yaşar Okuyan’la yapılan söyleşiyi sayfalarına taşıyan Pusula, adeta Doğu’dan gösterip Batı’ya çaktı.
 
Yaşar Okuyan Pusula yazarı Ahmet Tezcan’a, İş Güvencesi Yasası yüzünden patronların kendisine nasıl baskı uyguladığını ve Aydın Doğan’la yüzyüze kapışmasını anlattı. İşte o söyleşinin en çarpıcı bölümleri:
 
İYİ DİNLE AYDIN BEY, İYİ!
 
Aydın Doğan dışında medya patronu var mıydı bu yasaya karşı?
- Hepsi. Cem Uzan mesela.. Gerçi Dinç Bilgin o sırada kendi derdindeydi Etibank’tan dolayı. Ama hepsi karşıydı. En sağdaki dediğin adama varıncaya kadar. Ama onlar bana fazla bir şey yapmadı hık mık dışında. Mesela Enver Ören. O da karşı çıktı ama o daha nazikti. Bir gün baktık, Hürriyet gazetesinde önce ufak bir resmim var ama iğrenç, yemek yerken çekilmiş, çok acıkmış diye başlık atmışlar. Posta, Milliyet, Hürriyet hepsinde giderek büyüterek benim denizden çıkarken çekilmiş iğrenç bir fotoğrafımı yayınladılar. Göbeğim sarkıyor falan, ama denizle bir alakası yok haberin. Böyle bir şey olur mu ya? İnanılmaz bir şey!
 
Ne yaptınız peki görünce?
- İlk önce aldırmadım, ufaktı. İki gün sonra biraz daha büyük koydular. İşi iyice büyüttüler. Ertuğrul Özkök’e telefon açtım. “Siz gazetenizde benim fotoğraflarımı görüyor munuz bir hafta içinde 3 fotografım yayınlandı” dedim.  Gazetecilikte klasik numaradır. “Neydi falan” demeye başladı. “Bırak şimdi neydi falanı. Benim iğrenç bir fotoğrafım var denizden çıkarken, göbek sarkıyor, üstümden sular damlıyor, kış günü siz bu fotoğrafı yayınlıyorsunuz. Sizin arşivinizde benim başka bir fotoğrafım mı yok? Yoksa benim vücudumun gözükmeyen kısımlarına meraklı bir arkadaşınız mı var orda? Eğer öyle biri varsa daha mahrem yerlerimi merak ediyorsa, fotoğraflayıp vereyim Ayıp kardeşim, bunun manasının ne olduğunu söyler misin bana?” dedim. “Bir manası yok.” dedi. “Bunun bir manası var ve ben bunun niye olduğunu biliyorum. Bunu İş Güvencesi’nden dolayı yapıyorsunuz ama çok ayıp ediyorsunuz” dedim. Aradan bir hafta on gün geçmedi bu sefer benim kızlarımla ilgili yayınlar başladı. Posta Gazetesi’nde iki gün tam sayfa.
 
Neydi onlar?
- Ortanca kızım Bilge için “Manken olmak istiyor” diye bir haber mesela. Onun Bodrum’da deniz kenarında çekilmiş bir resmi. Deniz kenarında bir genç kız nasıl bir kıyafetle olursa öyle bir kıyafetle çekilmiş kocaman fotografını koydular. Ertesi gün Yaşar Okuyan’ın Kızı Bankamatik diye bir başka haber. Çalışmadan maaş alıyor falan…
 
Ne hissettiniz görünce?
Tepem attı tabi.  Bir gezideydim. Çalışma Bakanı’nın davetlisi olarak Almanya’daydım. Ertesi gün İstanbul’a döndüm. Tarihini çok iyi hatırlıyorum eşimin bir resim sergisi vardı. Ona bir gideyim, şu Aydın Doğan’a da bir uğrayayım dedim.. Yanımda Türkiye İş Kurumu Genel Müdür yardımcısı vardı. Beraber gittik. O dışarda durdu tabi, ben içeri girdim. Dedim ki “Aydın Bey bak, benim mayolu fotoğraflarım basılıyor. Arkasından kızlarımla ilgili yayın yapılıyor. Bu doğru bir şey mi?” Aydın Bey, Özkök’ün bir hafta önce söylediği klasik lafların aynısını söylemeye başladı. “Olur mu, ne demek, o bizim evladımız. Ben Almanya’daydım farkında değilim, öyle mi yapmışlar.” Hikaye. “Bak Aydın Bey “dedim. “Seninle biz 1968’den beri tanışıyoruz. Sizin bu yayınları bizzat yaptırdığınız çok açık. Bu sizin talimatınız olmadan olmaz. Bir bakan hakkında bu tür yayınların kendiliğinden yapılamayacağını bilecek bir adamım.” dedim. Onun üzerine aynen dediği şu oldu;  “Bak ben seni severim. Çok çalışkan dürüst bir adamsın. Ama bu İş Güvencesi’nden vazgeçmiyorsun. Bu yolda devam ettiğin müddetçe işverenler senden bunun hesabını sorar.” Aynen söylediği laf bu!
 
Ben sorarım demiyor, işverenler diyor?
- Evet. Karadenizli damarım kabardı tabi. “Yani siz gazetenizdeki bu yayınların bu yasaya dayalı olarak yapıldığını söylüyorsunuz, bunun farkında mısınız Aydın Bey?” dedim. Şöyle bir kaldı. “Yok yani ben seni sevdiğim için söylüyorum” dedi. Ben üstüne gidince  “Sen bu söylediklerimi dışarda anlatırsan ben inkar ederim” dedi. İşte orda benim film iyice koptu. “Bak şimdi beni iyi dinle Aydın bey! Sakın beni başkalarıyla karıştırma! Sakın pijamayla karşıladığın insanlardan biri gibi zannetme! Ben idam sehpasından gelen bir adamım! Bakanlığı falan koy bir kenara, iyi dinle! Sana çözüm söylüyorum; Benimle ilgili her türlü yazıyı yaz! Hatta ben sana tüyo vereyim. Sırf SSK’da 3 milyar dolar ihale var, bunun yüzde 10 komisyonu 300 bin dolar eder. Şöyle ihale yaptı, rüşvet aldı de! Ama benim karım ve kızlarımla ilgili bir daha bir yazı, bir haber falan istemiyorum! Bunu sana  tebliğ ediyorum! Eğer bir daha çıkarsa, o zaman senin de karın ve kızların var, onlara iyi sahip çık!” dedim. Kalktım.
 
Ne yaptı Aydın Doğan siz öyle deyince?
- Öyle kaldı…. Neyse….Yaptı bir şeyler de… Daha sonra parantez içinde anlatırım ne yaptığını.. Haaa bir ara “Senin şu oturduğun koltukta filanca sendikacı vardı, yahu niye bunları kurcalıyorsunuz diye sordum, . Aydın bey bizim bir şeyimiz yok ama Çalışma Bakanı bizi topluyor, eylem yapın, yürüyüş yapın diyor biz de mecburen takip ediyoruz dedi. Sen komünist mi oldun? Sana ne iş güvencesinden? Ben öyle yasa masa istemem, istediğim gibi hareket etmek isterim!” dedi. 
 
İstediğim gibi yazarım diyor yani.. 
- Hayır, yazarım değil, ben böyle bir yasa istemem, işin sahibi olarak istediğim gibi davranmak isterim diyor.. Kalktım yanından. Benim sesim dışarıya çok yansımış ki bir telaş olmuş, genel müdür yardımcısı arkadaşım anlattı sonradan, telefon konuşmaları falan olmuş. Basbariton sesim olduğu için, herhalde nezaket sınırlarını da aştık, dışarda telaşlanmışlar. Çıktık, aşağı indik. Aydın bey benimle beraber indi. Makam arabamın kapısına kadar uğurladı. Arabaya bindim Mesut Bey’i aradım. “Bak şu anda Aydın Doğan’ın yanından ayrıldım. Böyle böyle bir hadise oldu. Şimdi muhtemelen seni arayacak, ben önceden sana söylüyorum.” dedim. Çünkü Mesut Bey’le ilgili bir iki laf geçtiydi. Yani “Ben seninle ilgili de bunları söyledim” dedim. Biliyorum ki arayacak onu Aydın Bey. Hakikaten 10 dakika sonra aramış. Daha sonra Mesut Bey bana “Yahu çok kırmışsın adamı, tehdit etmişsin, üzerine yürümüşsün, çok üzülmüş” dedi