Böyle olmaz!
Demiştik ki: “Medyada terör haberlerini görmezden gelmek, küçültmek başı kuma gömmektir. Çare değildir. Terör kendini göstermek için daha büyük eylemlere yönelir.”
Tahmin değildi, tecrübeydi.
Dünya denemiş, vazgeçmişti.
Demiştik ki:
“Siz haber vermezseniz insanlar kendilerinden neyin gizlendiğini merak eder. İllegal bilgi kaynaklarına ve fısıltı medyasına kulak verir. Olay, olduğundan büyük görünür.”
Bu da tecrübeyle sabitti.
Dün bazı kanallarda Beytüşşebap çatışması geçiştirilirken, internetteki kimi sitelerde ölü sayısı abartılı veriliyordu.
Sen istediğin kadar haberleri kendi basınının “ağzına tık”, dünyanın ağzı, İçişleri Bakanı’nın torbası değil ki büzesin.
* * *
Bölgedeki savaş halini görmezden gelmek çare olmadığı gibi, küçümsemek de çözüme hizmet etmez.
Zorlama bir özgüvenle asayiş berkemalmiş gibi yapmak, devletin zaafını örtmeye çalışmak, boşa iyimserlik yaymak, örgütü tekzibe davet eder.
Hem siz inandırıcılığınızı kaybedersiniz, hem yurttaşın hayal kırıklığını perçinlersiniz.
Verdiğiniz moral, misliyle bozulur. Bize düşen, halkı teskin etmek değil, ona çıplak gerçeği göstermektir.
* * *
Her saldırıdan sonra artık bıkkınlık veren “Terörün beli kırılacak” “Yapandan hesap sorulacak” açıklamaları yapmak, askerin gücü üzerine kararlılık destanları yazmak da işe yaramıyor.
30 yıldır habire fotokopilenen bu nafile beyanlar, dinleyende “Yine bizi enayi yerine koyuyorlar” hissi yaratıyor.
İktidara düşen, bütün inandırıcılığını yitiren bu söylemden vazgeçip bunu bunca zaman neden yapamadığını ve bu günden sonra nasıl yapacağını açıklamaktır.
* * *
“Şehitler ölmez, vatan bölünmez” şehit cenazelerinin moral sloganı...
Öfkeli halkın isyanı, sığınağı...
Ama ne yazık ki, şehitler giderek çoğalıyor, vatan gitgide ufalanıyor.
Her ölüm haberiyle, her genç cenazesiyle, geride kalanların kederiyle, bu kan gölü karşısında bir şey yapamamanın çaresizliğiyle yüreğimiz dağlanıyor.
Vatan, nefret söylemiyle ve kardeş husumetiyle bölünüyor parça parça...
* * *
“Konuyu Meclis’e getirmek, terörün emrine girmektir” yaklaşımı iflas ediyor.
Bu yaklaşımın asıl nedeninin, politika geliştirememiş olmanın hesabını halka vermemek olduğu ortaya çıkıyor.
Meclis bu kadar can alan, el yakan bir konuyu görüşmeyecekse ne için var?
Mücadele sadece dağda silahla sürdürülecekse, televizyonlarda sadece askeri uzmanlara kulak verilecekse, siyaset hiçbir şey söylemeyecekse parlamentoya ne gerek var?
Kafa kafaya verip yangına su taşımayacaklarsa, kalıcı bir çözüm aramayacaklarsa o mebusları ne diye seçip gönderdi bu insanlar?
* * *
Böyle olmaz!
Bir ülkenin dağlarından oluk oluk kan akarken siyaset boş demeçlerle, medya faciayı küçümseyen haberlerle, kitleler “Oğullarımız feda olsun” hamasetiyle oyalanamaz.
Siyaset, çare üretmenin adıdır.
Ve Meclis, tam da bugünler için vardır.
Can Dündar/Milliyet