Gezi Parkı olaylarına hem eleştiri hem destek getiren yazar Perihan Mağden Erdoğan'ın artık kendisini hayal kırıklığına uğrattığını söyledi.
Taraf'tan Tuğba Tekerek'e konuşan Perihan Mağden Erdoğan'ın bir ana kuzusu olduğunu ve annesi öldükten sonra her hafta mezarına giderek onunla konuştuğunu söyleyerek psikolojisinin bozulduğunu ima etti.
Gezi eylemlerini kimisi hükümeti antidemokratik yollarla devirme çabası olarak görüyor, kimisi 80 darbesinin bitişi... Siz nasıl görüyorsunuz?
Gezi olaylarının içinde çok çok temiz ve güzel bir damar var. Bir kere şehirlilik adına çok haklı bir reaksiyon var. Taksim çok sembolik bir yer, insanların kendini özgür hissettiği ve genç kuşağın hakikaten kendini var ettiği bir yer. Dünyanın her tarafında öyle yerler vardır ve olmalıdır. Ama Recep Tayyip Erdoğan’ın şehirle ilgili tasavvurlarının artık bütün şehri bir ahtapot gibi kaplar hale gelmesi beni inanılmaz endişelendiriyordu. Ben kışlaya bile razıyım. Çok daha büyük korkularım var şehre dair...Mesela üçüncü köprü; gerçekten şehrin ciğerlerinin katledilmesi demek. Kanal İstanbul dediğim anda, bak, tüylerim diken diken oluyor. Benim için bunlar çok daha büyük tehlikeler. Bu kadar eski, değerli, dünyanın en güzel şehrine bir çizik atacağım gibi bir şey bu projeler; kadının yüzüne bir çizik atacağım. Ben İstanbul’u hep güzelliğini asla bozamayacağın bir kadın, mermer bir heykel olarak düşünürüm. O Kasımpaşalılık’ta bir jilet atma arzusunu görüyorum. Erdoğan’ın bu gemlenemez arzuları Gezi’de, başından tutulursa zapturapt altına alınırsa bu çok çok olumlu bir şey olacak diye düşünüyorum.
ERDOĞAN ANA KUZUSU
Erdoğan’ın arzuları ne vakit gemlenemez bir hâl aldı?
Recep Tayyip Erdoğan hasta olduğunu anladığı zaman, neredeyse aynı ay içinde annesini kaybetti. Erdoğan, mama’s boy, tam anlamıyla annesinin kuzusu... Annesine aşırı derecede düşkün bir çocuk ve haftada bir mezara gidip annesiyle konuşuyormuş. Ben Erdoğan’ın o zamandan itibaren ölümlülüğü sorguladığını ve bunun psikolojisinde bir shift yarattığını düşünüyorum.
SANKİ "ANNEEE BAK OĞLUNUN CAMİSİNE" DİYECEK
Nasıl bir shift bu?
Ondan önce de dünyanın en başkalarına saygılı, uyumlu ve toleranslı insanı değildi ama annesinin ölümüyle birlikte şöyle bir Erdoğan çıktı: Dünyaya özellikle İstanbul’a bir damga vurmak, bir iz bırakmak istiyor. Çamlıca’ya dev bir cami dikildiği gün, tabii bunlar çok psikanalitik yorumlar, sanki gökyüzüne bakıp “Anneee, bak oğlunun camisine” diyecek. Kışla da öyle. Belki Taksim’de en büyük hayali bir camidir. Sanki gökyüzündeki anneye, onun inanışına göre cennetteki anneye, İstanbul’dan çok büyük, çok grandiyöz işaretler yollamaya çalışıyor. “Oğlunu görüyor musun anneciğim, bak bunu da yaptım” deme gibi bir psikoloji içine girdiğini düşünüyorum. Erdoğan’ın şehre müdahalesiyle ilgili böyle bir okuma yapılabilir. Sultanlara has çok büyük ve çok kalıcı değişiklikler yapma arzusu var. Ama bizim rızamızı sormuyor ve “Aldığım oy bana yeter kardeşim” diyor.
Arkasında yatan böyle psikolojik nedenler olabilir. Ama siyasi açıdan “Bana oy verenlerin iradesini ben böyle yansıtıyorum” demeye hakkı yok mu?
Öyle gerekçelendirmek zorunda. Bir yandan da hakikaten totaliter bir liderle karşı karşıya değiliz. Bu nedenle eleştirilerin şirazesinden çıkması Kılıçdaroğlu’nun “Erdoğan’ın Esed’den farkı yok” demesi benim adalet anlayışımı rencide ediyor. Bu adam, bizim seçtiğimiz bir başbakan. Fakat görev tanımının sınırlarını giderek giderek giderek esnetmeye ve bütün Türkiye’yi kendi iktidar bahçesi olarak görmeye başladı. On yıl önceki Başbakan bambaşka bir adamdı. Sonuç olarak hep Sezar’ın hakkını Sezar’e vermek lazım, biz on yılda onu çok destekleyen yazılar yazdık. Bence o zaman çok daha temkinli bir adamken, şimdi karakterinin bütün gemlerini boşalttı.
ANNESİNİN ÖLÜMÜ VE HASTALIĞI KİŞİLİĞİNİ DEĞİŞTİRDİ
Karakterinin gemlerini mi boşalttı, yoksa karakteri mi değişti?
İkisi birarada oldu.Hem on yıl önce bir nevi kendini tutuyordu. Hem de on yılda insanlar değişir. Ve iktidar çok zehirleyici birşeydir. Herkesin bir kullanım süresi vardır. On yıldan sonra iktidar zehirlenmesine herkes uğrar, feriştahı olsa, Freud’un denetiminde bir insan olsa yine uğrar. Bir de dediğim gibi anne ölümü, kendisinin ciddi bir hastalık geçirmesi, giderek iktidarını pekiştirmesi ve kanıksaması, bütün bunlar nedeniyle hem kişiliğini gem altında tutmaktan vazgeçti hem de kişiliği değişti.