Uzun zamandır evlerimize Hatice Sultan kimliğiyle konuk olan Selma Ergeç’le birazdan bir araya geleceğiz. Acaba canlandırdığı o çıtkırıldım, aşırı duygusal, elini soğuk sudan sıcak suya sokmayan kadına azıcık da olsa benziyor mu? Çok sıcak bir ağustos günü, güneş doğumuna verdiğimiz randevuya zamanında gelecek mi? Sabahları suratından bin parça düşen ve ağzını bıçak açmayan tiplerden mi? Yoksa mutlu uyanan bir insanla mı karşılaşacağız?
Gelmesini beklerken bunları düşünüyorum. Bizlerden yarım saat sonra, elinde XL boy kahvesiyle geliyor. “Günaydın”ı yüksek, enerjik bir sesle söyleyip o gün saçını, makyajını yapacak herkesi ve fotoğraflarını çekecek Barış’ı sarılarak selamladığı için ikinci kategorideki, güne keyifli başlayanlardan olduğuna karar veriyorum.
ROCK TATİLLERİN İZLERİNİ TAŞIYOR
Fazla yükten hoşlanmıyor olmalı. Birkaç ince bileklik dışında üzerinde hiç takı yok; ne kolye, ne küpe, ne yüzük ne de saat. (Oysa Hatice Sultan’ın üzerinde gördüğümüz her takının, kadın izleyiciler tarafından “arzu nesnesi” mertebesine yükseltildiğini biliyoruz.)
Tek aksesuvarı, güneş gözlüğü ve cep telefonu ki, her ikisini de beş-on dakika sonra bir kenara bırakıyor. Çekim bitene kadar da cep telefonunu pek eline almıyor. En azından çalışırken telefonunu elinden düşürmeyenlerden değil.
Üzerinde desenli mavi bir şal, kardeşi Leyla’dan “ödünç aldığı”, derin V dekolteli beyaz bir bluz; mini şort ve pudra rengi balerin babetler var. Saçları, tam “yıka çık” look’u.
Belli ki hafif gezmeyi seviyor; çünkü ağzını pek kapatamasa da, uzun saplı minicik bir çantayla gelmiş. O sabah hepimiz daha ilk anda dikkatini çeken şey, bacaklarında görülen bol sayıdaki morluk. “Dizi setinde mi oldu?” diye soruyorum; ancak bunu söylediğim anda ne kadar manasız bir sual olduğunu fark ediyorum: Hatice Sultan’ın dövüş veya benzer bir sahnesi yok ki! Üstelik dizi de (görüştüğümüz o ağustos günü) henüz tatilde, yeni sezon açılmadı.
Selma Ergeç gülerek “Biraz fazla rock bir tatil yaptım da” diyor. Bir rock festivaline gitme ihtimali var tabii ki, o günkü kıyafeti 70’li yıllara fazlasıyla gönderme yapıyor.
Ancak işin aslı farklı: Güzel oyuncunun tatil anlayışı bambaşka... Denizde tüple daldığını, ardından ısviçre’de dağa tırmandığını öğreniyorum. “Dalış tüpü, kaya veya bir başkası çarptı, ayaklarım morluklar içinde kaldı” diyor; ancak sesindeki heyecandan bu durumdan hiç de şikayetçi olmadığı anlaşılıyor.
Dört senedir tüple dalıyor. Ayrıca ısviçre’de çok güzel bir tırmanış parkuru varmış, bu yıl oraya gitmiş. “Çok riskli değildi ama biraz hasar aldım işte” diye anlatıyor gülerek.
DOKUZ YAŞINDAN BERİ VEJETARYEN
Bu arada, moda direktörümüz Melis Ağazat’ın üzerindeki beyaz dantel elbiseyi beğenip nereden aldığını soruyor. Her kadın gibi o da “Giyecek hiçbir şeyim yok!” diyor. Aslında gardırop doluymuş. “Ancak hit parçam eksik” diyor. Merak etmesine gerek yok; zira Elle çekiminde bu boşluğu birkaç saatliğine de olsa doldurmuş olacak.
Çok uzun süreceğini tahmin ettiğimiz güne iyi bir kahvaltıyla başlamaya karar veriyoruz. Mönü kartı kendisine uzatıldığında Selma Ergeç “Uyandıktan en erken iki saat sonra bir şeyler yiyebilirim” diyor ve kahvesini içmeye devam ediyor. Ve hemen itiraf ediyor: “Sigara dışında aşırı sağlıklı yaşayan birisiyim.”
Bu ne demek? Birincisi, yaklaşık dokuz yaşından beri vejetaryen. (Ne kadar vejetaryen olduğunu merak ettiğimde et yemediğini, ancak yumurta tükettiğini, peyniriyse çok sevdiğini öğreniyorum. Zaten o gün yemek molası verdiğimizde de peynirli salatayı tercih ediyor.) Ailesi, başta bu duruma alışmakta zorluk çekse de, sonradan kabul etmiş. Hatta babası bugünlerde kendi arkadaşlarına da “vejetaryen propagandası”na başlamış!
Tatillerinden de anlaşıldığı gibi, sporu (ve hatta ekstrem türlerini) seviyor. Güneşlenmiyor, daha doğrusu bronzlaşma gibi bir derdi yok. Tatilden beyaz dönenlerden.
SAÇIMI KESTİRMEME İZİN VERMİYORLAR
Elindeki duble kahve bitince makyajı yapılıyor. Hamiyet onu hayalimizdeki Elle kadınına dönüştürürken “Keşke setteki makyajımızı kendimiz yapabilsek, o zaman bu işlem beş dakika sürer” diye iç geçiriyor. Günlük hayatta neredeyse hiç makyaj yapmıyor. Sıra saça gelince “Ne yapmalı, saçı nasıl olmalı” soruları biraz uzun sürüyor... Tartışmalar uzayınca Selma birden “Erkek olmak istiyorum” diyor! Erkeklerin günlük hayatta veya dizi/dergi çekimlerinde “saç sorunu” yaşamamasına imreniyor. “Aslında saçımı kısacık kestirmeyi çok istiyorum; ancak dizi yüzünden buna izin yok” diye ekliyor.
Gösterişli saç aksesuvarlarını başından eksik etmeyen Hatice Sultan’ı, Emma Watson tarzı bir modelle hayal edemediğimi düşünüp gülümsüyorum. Ancak Selma Ergeç’e yakışacağına eminim. Keşke bir sonraki projede kendisinden üç numara saç isteseler de, nasıl olacağını görsek...
Bu arada ileride saçları beyazladığında, boyatmayı düşünmediğini söylüyor. Saç mevzusu devam ederken ekibe bir tüyo veriyor: “En iyi saç, beş dakikada yapılandır!” Pratik insan, beş dakikada makyaj, beş dakikada saç... Kimseyi kapıda uzun uzun bekletmediğine eminim.
BU HAYATTA BÜYÜK KONUŞMAYACAKSIN
Selma Ergeç, büyük laflar etmemeyi tercih ediyor. “ınsan neyle ilgili büyük konuşuyorsa, özellikle de başkalarını yargılarken, dedikodu yaparken, adeta bir işaret koymuşçasına, belki birkaç ay, belki birkaç sene sonra aynı durumla karşılaşıyor. Bir bakmışsın, o yerden yere vurduğun, hiç tasvip etmediğin insan gibi davranmaya başlamışsın” diyor. O yüzden yargılamaktan ve yargılanmaktan hoşlanmıyor.