"Hem cahil hem Başbakan"

Taraf yazarı Ahmet Altan hedef tahtasına bir kez daha Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı oturttu..

Hem cahil hem Başbakan
07 Aralık 2012 Cuma 09:51 tarihinde eklendi, 1.207 kez okundu.

 

Neler de biliyor
 
Başbakan’ın ortaya attığı saçma sapan konuları herkes tartışıyor ama bu Erdoğan’ın zekâsından ya da bilgisinden kaynaklanmıyor, bu sadece onun başbakan olmasından ve “yargıya talimat verebilmesinden” kaynaklanıyor.
 
Samimiyetle bir düşünün.
 
Anadolu’nun herhangi bir köyünde, askerliğini İstanbul’da onbaşı olarak yaptığı için çok “görgülü” bulunan bir ihtiyar bu konuşmaları yapsaydı, Kürt sorununun çözümü için “idamı” ve “Kürtleri Meclis’ten atıp tutuklamayı” önerseydi, Kanunî’nin “otuz yıl attan inmeyen bir babayiğit olduğunu” söyleseydi, “Bizanslı hanımlar Fatih’e demiş ki” diye uydursaydı, “ecdadımızı kötü gösteriyorlar” diye ecdat palavralarına girişseydi, “asıl Çamlıca’ya bir cami yapacaksın minaresi Sofya’dan gözükecek” diye mimari dehasını ortaya koysaydı, “ecdadın atının gittiği her yere gideriz” diye başı sonu tutmaz laflar etseydi, bu lafları ciddiye alan olur muydu?
 
Çok vardır bizim güzide erkek kahvehanelerinde böyle konuşan.
 
Kendini dinleyecek adam bulamaz.
 
Bizim başbakan epeydir siyaseti kahve sohbetine çevirdi.
 
Gündemin düzeyi düştükçe düşüyor.
 
Başbakan’ın danışmanlarının entelektüel kapasitesi de anlaşılan kahvelerle sınırlı olduğundan tarih konuşmaları da gittikçe daha tuhaflaşmaya başladı.
 
 
“Rus kraliçesi Baltacı’nın çadırına gitmiş, bunlar halvet olmuşlar, Osmanlı dönüp gelmiş” laflarını da bekliyorum doğrusu.
 
Osmanlı’daki harem gerçeğini bile saptırıyorlar.
 
Kızdıracaklar insanları, millet açacak eski defterleri bunlara “ecdadın” ne olduğunu gösterecek.
 
Murat Bardakçı’nın “Osmanlı’da Seks” kitabındaki hamamcılar kethüdasının “defterlerini” bir okusunlar.
 
Siyasette çok şey gördük de, “biz cahiliz, siz de cahil olacaksınız” diye tutturan bir iktidara ilk defa rastlıyoruz.
 
Ülkü Tamer’in ünlü mısraını biraz değiştirerek söylersek:
 
“Hem dersini bilmiyor hem de başbakan herkesten.”
 
Bizim başbakana “bilmediğin konularda konuşma” diyecek kimse yok mu etrafında?
 
Başbakan, Osmanlı konusunu iyi bilmiyor.
 
Ben, kendi tarihini bu kadar bilmeyen ve bildiğini sanan bir başbakana bugüne dek hiç rastlamadım.
 
Osmanlı onun sandığı şey değildir.
 
İnsan Osmanlı konusunda konuşmak istiyorsa açar biraz kitapları okur.
 
Başbakan siyaseti “lümpenleştiriyor”, konuşmaları hiçbir somut temele dayanmıyor, bilgisiz bir palavralar yumağı.
 
Kürt siyaseti, “asacaksın birkaç Kürd’ü, birazını atacaksın içeri, bak nasıl düzeliyorlar” düzeyine geldi.
 
Bu siyasetin sonucunda “dindar Kürtlerin” BDP’ye kaydığını söyleyen Diyarbakır İl Başkanı’nı görevden aldı.
 
Sanki il başkanını görevden alınca durum düzeliyormuş gibi.
 
AKP’nin içinde aklı başında adamlar gittikçe daha çok seslerini yükselterek bunun böyle gitmeyeceğini söylüyorlar.
 
Sadece sertlik, tehdit, posta koyma, ecdat böbürlenmeleri, çirkin cami furyası.
 
Dün Kerem Altan durumu iyi özetlemişti, “üç yanı denizlerle, dört yanı minarelerle çevrili bir kışla” yapmaya çalışıyor ülkeyi.
 
Çamlıca’yla Taksim yetmedi “Büyükada’ya da cami yapacağım” dedi, Büyükada Belediye Başkanı, “adada dört cami var, önce onları bir hâle yola koyalım” diye cevap verdi.
 
Bir yandan cami dikiyor, bir yandan askerinin sırtını sıvazlıyor.
 
Ankara’dan gelen habere göre Hava Kuvvetleri Komutanı’na da madalya vermişler.
 
Uludere’deki bombardıman için mi, Suriye’de düşen uçak için mi bu madalya?
 
Uludere’deki katliamdan sonra “Genelkurmay Başkanı’na teşekkür eden” Başbakan’dan her şeyi beklerim doğrusu.
 
Ordunun harcamalarını halktan saklayan yasayı da çıkardı zaten.
 
İşkenceciye polis şefliği, Hrant Dink’in öldürülmesinin yolunu açan kararı imzalayan yargıca “ombudsmanlık”, Uludere “kahramanına” madalya.
 
Bu gidiş nereye Payidar?
 
Türkiye kocaman bir kahvehane değil.
 
Ciddi sorunları olan bir ülke.
 
Başbakan’dan da, hükümetten de, parlamentodan da ciddi çözümler ve öneriler bekleme hakkına sahibiz.
 
Düzeyi düşürmek sorunlarımızı çözmüyor.
 
Düzey o kadar düştü ki Başbakan’a en yakın olan gazetenin sitesinde, “zorunlu din dersi insanları dinden soğutuyor” dediği için Hilâl Kaplan’ın kilisede çekilmiş resmini bastılar, fikrini söyleyen herkesi “andıçlamaya” başladılar.
 
Kimse fikrini söylemeyecek.
 
Bunlar uydurdukça uyduracak, memleketi alt üst edecek.
 
“Bizanslı hanımlar Fatih’e demiş ki... ”
 
Bu başbakanın etrafında Fatih’in şiirlerini okumuş kimse var mı acaba, şiirlerinde ne söylediğini bilen bir kimse?
 
Bırakın artık bilmediğiniz konuları uydurmayı.
 
Ciddi işlerle uğraşın biraz.
 
Ahmet ALTAN / TARAF