Renault Mais Genel Müdürü Aybar, AA muhabirine yaptığı açıklamada, elektrikli otomobil ile fosil yakıt kullanan otomobiller arasında çok ciddi bir teknoloji farkı bulunduğunu söyledi.
Elektrik motorlu otomobillerin, yalnızca elektrik enerjisi kullanan yepyeni bir teknoloji olduğunu ifade eden Aybar, elektrik motorlu, karbondioksit salınımı bulunmayan, çevreci otomobillerden birinin Türkiye’de üretilmesinin gurur verici olduğunu dile getirdi.
Elektrik motorlu otomobillerin bu yıl bitmeden hem dünyada, hem de Türkiye’de satışına başlanmış olacağını vurgulayan Aybar, pazara girecek elektrikli otomobillerle pazarlama yöntemlerine de yenilik getireceklerine vurguladı.
İbrahim Aybar, sadece otomobilin rengini, tipini, donanımını belirleyerek "fiyatı bu" deyip satma döneminin geride kaldığını, müşterilerin otomobillerini güvenli, yeterli elektrik enerjisiyle şarj edebilecekleri bir ortam sağlayarak satış yapacaklarını kaydetti.
Pazarlamanın tüm hizmetleri içeren bir halde yapılacağına işaret eden Aybar, şöyle devam etti: "Bu yeni bir düşünce tarzıdır. Otomobillerin çok sessiz ve yüksek bir torka sahip olması önemli bir yeniliktir. Motor teknolojilerinde şimdiye kadar hep torku yükseltmek için çalışılırdı. Bu araçta ise tork zaten baştan çok yüksek. Belli bir oranda azaltmaya çalışma var. Hatta sessizlik yönüyle de o kadar sessiz ki, yeni bir ses konulma düşüncesi var. Böylelikle artık alışkanlıklarımızı, davranışlarımızı değiştirmek istediğimiz, çevreci, mutlak çevreye uyumlu bir teknolojiden bahsediyoruz. Türkiye, dünyada bir kaç ülkeyle birlikte elektrik motorlu otomobil teknolojisini üreten önemli bir merkez haline geldi. Bu otomotiv sektörünün Türkiye’de nerede olduğunu gösteren bir örnek, çok ciddi bir başarı. Önemli olan bunu devam ettirmek ve Türkiye’de bu tür atılımlarla ülkemizin dünyadaki önemini daha da kuvvetlendirmek." Herkes için kesintisiz ulaşım hedefiyle yola çıktıklarını vurgulayan Aybar, kesintisiz ulaşımın içine yalnızca güvenli ulaşımın girmediğini, işin temeli olan güvenli ulaşımın yanında artık yepyeni, çevreci, dünyayı koruyan, temiz tutan bir ulaşımdan da bahsedildiğini bildirdi.
Dünya otomobil üretiminde 1960’lı yıllardan itibaren büyük bir gelişme olduğunu anlatan Aybar, sözlerini şöyle sürdürdü: "Üretim 2009 yılında 62 milyon, geçen yıl 71 milyon oldu, bu yıl ise 77 milyona doğru gidiyor. Yıllık 100 milyon üretime bir kaç yıl kaldı. Bu kadar yoğun bir üretim ortamı artık hayatımızın içine girdi. Dünyada otomobil üretimi böylesine gelişirken insanların yaşam biçimleri de değişiyor. İnsanlar daha çok şehirlerde yaşamaya başladılar. 2007 yılında yapılan bir araştırmada, dünya nüfusunun yüzde 50’sinden fazlasının şehirlerde yaşadığını gösterdi. Yapılan tahminler, 2050 yılı itibariyle dünya nüfusunun yüzde 70’den fazla kısmının şehirlerde yaşayacağını gösteriyor. Yani şehirleri temiz tutmak, yaşanabilir kılmak mecburiyeti var. İnsanların şehirleşmesi arttıkça, bir takım yatırımların ve dolayısıyla çevre sorunlarının ardı arkası kesilmiyor." İbrahim Aybar, 1995 yılından itibaren bir çok otomotiv firmasının, yatırım ve üretim biçimlerini değiştirdiğini, kendilerinin de bu konuda yoğun bir mesafe katettiklerini belirterek, küresel ısınmayı yavaşlatmak, sera gazını azaltmak ve çevre sıkıntılarını yok etmek için karbondioksit salınımına çözüm bulmaya çalıştıklarını kaydetti.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından açıklanan rakamlara göre dünyada her yıl 2 milyon kişinin hava kirliliğine bağlı nedenlerden yaşamını yitirdiğine dikkati çeken Aybar, "Bunda en büyük etken, havada bulunan taneciklerdir.
Bunlar, 10 mikrondan küçük partiküllerdir. Bu partiküller 10 mikrogramın üzerindeyse ciddi hayati tehlikelere doğru gidiliyor demektir. Dünya Sağlık Örgütü yıllık ortalamasında metreküpte 20 mikrogramın geçilmemesini tavsiye etmektedir. Yapılan ölçümler Türkiye için ortalama 66 mikrogramdır. Bunda en önemli etken egzoz gazıdır, yalnızca baca gazları değildir" diye konuştu.
Mevcut teknolojiye sahip mazotlu, benzinli, doğalgazlı ya da LPG’li otomobillerde karbondioksit salınımı olduğunu anlatan Aybar, şöyle konuştu: "Bu salınımı indirmek mümkün ama sıfıra indirmek mümkün değil. Sıfıra indirmenin tek yolu elektrik motorlu araçlardır. Fabrikamızın ürettiği Fluence Z.E, dünyaya Türkiye’den yola çıkmaya başlamak üzere. Elektrik motorlu araçların yaygınlaştırılması önemli olduğu için, satın alınabilir fiyatta olması gerekirdi.
Bu nedenle ’dizel motorlu aynı aracın fiyatına eşdeğer fiyata satacağız’ dedik.
İddiamız bu. Çok şükür bu iddiayı yakalayacak seviyeye geldik. Başka bir iddiamız da bu aracın bakım giderinin mevcut konvansiyonel motorlu araçların yıllık bakım giderinden daha aşağıda olmasıydı. Her iki konuyu da hallettiğimizi gördüğümüz için seri üretim başlamış oldu. Önümüzdeki aylarda satışları başlatacağız." -Pil teknolojisi- Elektrikli modellerde lityum-iyon pil kullanıldığını, bu pilin en önemli avantajının kilogram başına daha fazla enerji tutabilmesi olduğunu belirten Aybar, "Lityum madeni ise Çin, Afganistan ve Güney Amerika’da mevcut. Toplam rezerv 14-17 milyon ton civarında hesaplanıyor. Şu anda bu rezervlerin yetmeyeceği konusunda endişe edecek bir durum yok" diye konuştu.
Elektrik motorlu Fluence’in tek şarjla 182-185 kilometre gidebildiğini ancak her 160 kilometrede şarj edilmesinde fayda olduğunu vurgulayan Aybar, şunları kaydetti: "Kullanım maliyeti yakıtlı otomobile göre oldukça ekonomik. Satın almada ise teşvik var. Avrupa’da 5 bin Avro ile 6 bin Avro arasında değişen katkılar var. Ülkemizde ise bu otomobiller için elektrik motoru 85 kilowat güce kadar olanlara ÖTV indirimi yapılıyor. Yalnızca yüzde 3 ÖTV uygulanıyor. ÖTV’nin yüzde 37 olduğunu düşünürsek, önemli bir avantaj sağlamaktadır. Yılda yaklaşık 10 bin kilometrenin üzerinde mesafe yaptığınızda araçta ciddi bir ekonomi sağlıyorsunuz. Çünkü elektriğin bedeli ucuz. Bir şarj, pilin kapasitesi 22 kilowat saat civarında olduğu için o kadar elektrik tutuyor. Bunun bugünkü bedeli, gündüz tarifesiyle en fazla 5 TL, gece tarifesiyle 2,5 TL. Bu kadar önemli bir tasarruf sağlıyor. Ayrıca dışarıya bağımlı olduğumuz bir petrol yok.
Ülkemizde üretilen elektriği kullanabiliyoruz."
"Çok güvenli bir araç yapıldı"
"Arabamız çok kıvrak ve çevik. Normalde dizel ya da benzinli bir araçta sıfırdan-50 kilometre hıza ulaşmanız yaklaşık 6 saniye iken, bu araçta kısıtlamış olmamıza rağmen 4 saniye" diyen Aybar, otomobilin performansı ve alınan güvenlik önlemleri hakkında şunları söyledi: "Aracı bırakırsak fırlıyor, çünkü verim çok yüksek. Elektrik motorundaki enerji tekerleklere yüzde 90 oranında aktarılabiliyor. Bu dizel ve benzinli araçlarınkinin yaklaşık 3 katı enerji demek. Çok güvenli bir araç yapıldı. Aracın her türlü çarpışma testlerine göre puanları tam. Çok ciddi güçlendirilmiş bir akü taşıyıcısı var. Pil, zırhı nedeniyle 250 kilogram ağırlığında. Bu araçlara pil bulunduğu için ilk defa arkadan çarpma testleri de yapılmaya başlandı. Bu testlerde de tam netice alınmış oldu. Çok sıcak ortamlarda 60 santigrat ve çok soğuk eksi 10 derece ortamlarda dahi araçtaki verim yüzde 100 yerinde. Bunların dışında, artı 70, eksi 25 derecelere de çıkarttık. Bu noktalarda pil gücünde çok az azalma oluyor. Ayrıca araç çok sessiz, çalışıp çalışmadığı anlaşılmıyor. Bu da aslında bir problem, çünkü şehir içinde insanlar arasında giderken ses olmadığı için sıkıntı olacaktır. Bu sıkıntıyı gidermek için farklı bir harici ses dahil olacak." Renault’un bu konuda dünya liderliğinin söz konusu olduğunun dile getiren Aybar, "İlk defa tek marka olarak 4 ürünü seri üretim bandına aldı. Kangoo’nun seri üretimi Fransa’da, Fluence’nin Türkiye’de başladı, ’Twizy’ diye küçük bir modelimiz var, üretimi önümüzdeki yıl başında başlayacak ve Clio’ya benzer ’Zoe’ modelimizin üretimi de önümüzdeki yıl ortalarında başlayacak" şeklinde konuştu.
10 TL’ye Kocaeli’den Ankara’ya gidecek
İbrahim Aybar, elektrikli otomobilin her yerde şarj edilebileceğine, tek ihtiyacın, çamaşır makinesi, bulaşık makinesi ve ütü gibi ev aletlerinin çalıştırılabildiği 16 amperlik topraklı bir priz olduğuna dikkati çekti.
Caddelere, park yerlerine konulacak küçük parkomat türü ünitelerle de elektrik temininin söz konusu olacağını ifade eden Aybar, "Sanayi cereyanı varsa 30 dakika içinde hızlı şarj mümkün. İstanbul ya da Kocaeli’den Ankara’ya giderken mola verilerek 30 dakika içinde hızlı şarj edilen otomobil 10 TL’nin daha altında bir maliyetle bu mesafeyi gidecek" diye konuştu.
Elektrikli otomobillerin pazar payının konuşulmasının ise henüz erken olduğunu dile getiren Aybar, ancak 10 yıl sonra toplam satılan araçların yüzde 10’unun elektrik motorlu olacağının tahmin edildiğini bildirdi.
Aybar, bu işin teknolojisinin yaygınlaştırılması amacıyla da Ankara, İstanbul, Gaziantep ve Kocaeli Büyükşehir Belediyeleriyle işbirliği anlaşması imzaladıklarını, dünyada ise 112’nin üzerinde anlaşma imzalandığını sözlerine ekledi.
Oyak Renault Genel Müdürü Tunalıoğlu
Oyak Renault Genel Müdürü Tarık Tunalıoğlu ise elektrik motorlu otomobilin son 2 yüzyılda kendinden en çok bahsettiren teknolojik buluşların başında geldiğini belirterek, Renault’un ise 112 yıllık tarihi boyunca bu değişime yön verdiğini kaydetti.
"Herkes elektrikli otomobil yapabilir ancak Renault herkes için elektrikli otomobil yaparak değişime bir kez daha yön vermektedir" diyen Tunalıoğlu, şöyle konuştu: "Eğer otomobil yapmayı biliyorsanız ve devrimsel değişikliğe niyet ediyorsanız, bir elektrikli otomobil yapmak konumundasınız. Yıllardır, son 10 senedir hibrit otomobiler hep göz önünde. Ama artık Renault bu konuda noktayı koyup, ’çözüm tamamıyla kesin ve sıfır karbondioksit salınımlı elektrik motorlu otomobiller’ dedi. Bu konuda 4 modelle beraber pazara çıkmaya niyet etti. Bu tamamıyla stratejik bir karardır. Tüm tahminlere göre, 10 sene sonra yüzde 10 belki de daha fazla bir pazar payına ulaşılacak. Dünyada satılan tüm araçları göz önüne alırsanız 7-8 milyon araçlık bir pazar... Burada önce yola çıkan daha büyük bir pay alacaktır. Tüm markalar, 2013 yılına kadar muhakkak bir ya da iki modelle, Renault bunların öncüsü olarak 4 modelle bu piyasada yerini alacaktır."