Gazeteci Hikmet Bila’nın 2007’de yazdığı ‘Kömür Kara’ adlı senaryosu kitap olarak yayımlandı. Senaryo İkinci Dünya Savaşı yıllarında Zonguldak’ta yaşayan ve veremden hayatını kaybeden iki şairin, Rüştü Onur ile Muzaffer Tayyip Uslu’nun hayatını anlatıyor. Büyük bir tesadüf eseri Yılmaz Erdoğan da son filmi ‘Kelebeğin Rüyası’nda aynı kişileri ve konuyu işliyor. Hikmet Bila’nın oğlu Baran Bila kitaba yazdığı önsözde babasının senaryosunu bazı yapımcılara gönderdiğinin altını çiziyor.
Türk basınının önemli kalemlerinden, geçen yıl yitirdiğimiz gazeteci-yazar Hikmet Bila’nın 2007 yılında yazdığı ‘Kömür Kara’ adını taşıyan senaryosu kitap oldu. Hikmet Bila Zonguldak’ta büyümüştü. ‘Kömür Kara’yı da, İkinci Dünya Savaşı yıllarında bu kentte yaşayan ve veremden ölen genç şairler Rüştü Onur ile Muzaffer Tayyip Uslu’nun yaşamından esinlenerek kaleme almıştı. Üç genç şair ve mükellefiyet kararı nedeniyle okula gitmek isterken maden ocağında çalışmak zorunda olan bir genç kazmacı yamağının öyküsünü konu alan senaryosunu kitaplaştırmak, Hikmet Bila’nın en büyük hayaliydi. ‘Kömür Kara’, Morpa Yayınları tarafından bugün piyasaya verildi.
NECATİGİL'İN ÖĞRENCİLERİ
Kömür Kara’da öykü, İkinci Dünya Savaşı’ndan hemen önce başlıyor. Yaşamları hemen hemen aynı olan Kerem (Rüştü Onur), Engin (Muzaffer Tayip Uslu) ve Cemil üç lise öğrencisidirler. Ama diğer lise öğrencilerinden farkları, edebiyata olan inanılmaz ilgileridir. Hırslı gençlerdir. Dergi çıkarmak için uğraşırlar. Yerel gazetelerde yazı ve şiirler yazarlar. Dergi çıkarmak için uğraşırlar. Edebiyat öğretmenleri olan Behçet Necatigil’le arkadaş olurlar. Salah Bisel, Necati Cumalı gibi şairlerle mektuplaşırlar. Kendilerini yeni şiirin, Garip akımının temsilcileri olarak görürler. Yoksuldurlar. Biri yetimdir. Biri öğretmen, diğeri emekli polis çocuğudur. Ve bir sorunları vardır: Verem…
BÜYÜK BENZERLİK
Hikmet Bila’nın senaryosunun konusu şu sıralar çekimi devam eden Yılmaz Erdoğan’ın ‘Kelebeğin Rüyası’ filmiyle neredeyse bire bir aynı. Yılmaz Erdoğan’ın yazıp yönettiği ve başrolünü üstlendiği, oyuncu kadrosunda Kıvanç Tatlıtuğ, Mert Fırat, Farah Zeynep Abdullah ve Belçim Bilgin’in de yer aldığı ‘Kelebeğin Rüyası’ filmi de aynı isimlerin etrafında geçiyor. Yılmaz Erdoğan yaptığı açıklamarda kendisinin filmde Behçet Necatigil’i canlandırdığını açıklamıştı.
ÖNSÖZDEKİ SİTEM
Kitaba bir önsöz yazan Hikmet Bila’nın oğlu Baran Bila, babasının 2007’de yazdığı bu senaryoyu bazı yapımcılara gönderdiğini hatırlatarak şöyle diyor: “Kömür Kara bir senaryo formatında yazıldı. Çünkü babam bu eserin aynı zamanda bir sinema filmine dönüştürülmesini çok istiyordu. 2007’de senaryolaştırdı ve noterde onaylattı. Vefatından kısa süre önce senaryoyu paylaştığını söylediği bazı yapımcıların kendisine nasıl bir yanıt verdiğini öğrenme şansımız olmadı.” Baran Bila, ‘Kelebeğin Rüyası’nın içeriğini çıkan haberlerden öğrendiğini, bu haliyle babasının senaryosuyla çok büyük benzerlikler olduğunu ve bunu araştıracaklarını söyledi.
'KÖMÜR KARA' ARKA KAPAK YAZISI
Şiirlerimizde hep sarışın kadınlar var. Oysa sevdiğimiz kadınlar esmer. Şiirlerde hep mavi gözlü kadınlara tutkunuz. Oysa sevdiklerimizin gözleri kara. Şiirlerimizde hep İstanbul’dan dem vuruyoruz. Oysa dönüp dolaşıp geldiğimiz yer, şu kara kömür, şu Zonguldak. Şiirlerimizde hep yaşam var ama biz ölümle vuruşuyoruz.
Böyle anlatır genç şair peşlerinden koştukları hayaller ile yaşadıkları gerçekleri.
Öykü İkinci Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde Zonguldak’ta başlar. 16 yaşından büyük erkeklerin maden ocaklaKelerında çalışmalarının zorunlu olduğu “mükellefiyet” döneminde geçer. Genç şairler Mehmet Çelikel Lisesi’nde öğrencidirler. Edebiyat öğretmenleri Behçet Necatigil’dir. Salah Birsel, Necati Cumalı gibi şairlerle mektuplaşırlar. Yeni şiirin, Garip akımının temsilcileri olarak görülürler, hatta onlarla yarışırlar. Garip akımını Orhan Veli’den önce başlatmadıkları için hayıflanırlar. Yoksuldurlar.
Ve bir sorunları vardır : Verem...
Şiir yazar, yazdıkları şiirleri birbirlerine okurlar, tartışırlar. Bir yandan ölümcül hastalıkla, bir yandan geçim derdiyle pençeleşmek zorundadırlar. Zonguldak’ta İstanbul vapurunu dört gözle beklerler, çünkü, gazete ve dergiler o vapurla gelmektedir. Ve onları İstanbul’a o vapur götürecektir.
Ve Ali, 16 yaşında bir çocuktur. Beş çocuklu bir maden ailesinin oğludur. Ali çalışkandır. Okumak, büyük kentlere gitmeyi düşlemektedir. Ama okul yerine kendini maden ocağında bulur. Mükellefiyet kararı onu ocağa sokar. Genç bir öğrenci olarak Reisicumhur’un oğlu Erdal İnönü’yü karşısında gördüğü ocağa… 20’li yaşlarında veremden ölen Zonguldak’lı şairler Rüştü Onur ve Muzaffer tayip Uslu’nun kısa ama dopdolu yaşam öykülerinden esinlenerek kaleme alınan bu senaryo, İkinci Dünya Savaşı’nın en şiddetli yıllarında genç şairlerin ve kazmacı yamağı Ali’nin hayalleri ile yaşadıkları arasındaki farkın öyküsüdür.
İhsan YILMAZ / HÜRRİYET