.Ergenekon soruşturması kapsamında Odatv'de yapılan aramalar sonrasında gazeteciler Ahmet Şık, Nedim Şener ve Soner Yalçın'ın da aralarında bulunduğu 13 sanık hakkında açılan davanın 14. duruşması bugün yapıldı.
İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi'nce Çağlayan'daki İstanbul Adalet Sarayı'nın büyük salonunda yapılan duruşmaya, tutuklu sanıklar eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, gazeteci Soner Yalçın ile Yalçın Küçük katıldı.
Tutuksuz yargılanan Nedim Şener, Ahmet Şık, Muhammet Sait Çakır, İklim Ayfer Kaleli, Ahmet Mümtaz İdil, Şükrü Doğan Yurdakul, Müyesser Yıldız ile Coşkun Musluk da duruşmada hazır bulundu.
Tahliye taleplerini değerlendiren mahkeme, Soner Yalçın, Hanefi Avcı ve Yalçın Küçük'ün tutukluluk halinin devamına karar verdi.
'28 ŞUBAT BENİ DE İŞSİZ BIRAKTI'
Tutuklu sanık Soner Yalçın, KCK davasındaki tutuklu sanıkların açlık grevi yaptıklarını ve Kürtçe savunma hakkı talep ettiklerini hatırlatarak, ''Dil sorununu çözdüler'' dedi.
Cezaevinde televizyon izlerken emekli bir savcının, ''Fazıl Say ünlü olduğu için mi yargılanmayacak, emekli general yargılanıyorsa o da yargılanacak'' dediğini anlatan Yalçın, ''Bu emekli savcının kafasında düşünce suçu var. Emekli savcı düşüncenin kötü bir şey olduğunu düşünüyor. Bu savcı ile Odatv savcılarının arasında fark yok. Bu sorunu ortaya çıkaran hukuk sistemidir'' ifadesini kullandı.
''Teknisyen hukuk anlayışı ile söylediklerinin hiçbir anlamı'' olmadığını kaydeden Yalçın, ''savcılar için haberin doğruluğunun önemi olmadığını, yeni hukuk düzeninde hakime savcıya gerek olmadığını, bilirkişiler ve kriminal uzmanların hakimlik ve savcılık yaptığını'' savundu.
Soner Yalçın, ''Bugün yandaş medyada, 28 Şubat'ın insanları işsiz bıraktığı söyleniyor. Bunu söylemekten utanıyorum ama 28 Şubat beni de işsiz bıraktı. Mehmet Ali Brand'ın sağ koluydum. Doğan Yurdakul da 32. Gün Programı'nın Ankara temsilcisiydi. Ama maalesef iki yıldır tutukluyum'' diye konuştu.
Ana akım ve eleştirel olmak üzere iki tip medya bulunduğunu, Odatv'nin eleştirel tarafta yer aldığını ifade eden Soner Yalçın, bunun, terör propagandası anlamına gelmediğini söyledi.
Yalçın, ''Teknik içerikli savunma yapmak zorundayım. Bu dile göre savunma yapmazsam hapiste çürüyeceğim'' ifadesini kullandı.
Soner Yalçın, mahkemenin hakkında TÜBİTAK raporu doğrultusunda ''kuvvetli suç şüphesinin devam ettiği'' yönünde karar verdiğini hatırlatarak, ''Peki mahkeme bu rapordan şüphe duyup, bununla ilgili ek rapor almadı mı? Sizdeki raporla bendeki rapor farklı mı? TÜBİTAK raporuna göre, 'word dosyasında bizim tarafımızdan değiştirilme olmamıştır' deniliyor. Raporda, 'sosyal mühendislik saldırılarına maruz kalmıştır, 3 bilgisayara yapılan saldırı tuzak içeriklidir, saldırı saati ve trojen türleri aynıdır' deniliyor. Dikkatli bir okur için TÜBİTAK raporu gerçeği ortaya koyuyor. Ek bilirkişi raporu da ana rapordan farklı değerlendirmeler içermiyor'' değerlendirmesinde bulundu.
'TÜBİTAK'I AFFETMEYECEĞİM'
Tutuklu sanık Soner Yalçın, ek raporda, Odatv ve Hürriyet Gazetesi'ne yazdığı yazılara yer verildiğini ifade ederek, ''Bunların dava ve virüslü word dosyaları ile ne ilgisi var Bu virüslü dosyaların bir tekinin bilgisayarlarımızda yazıldığına dair bir kanıt var mı TÜBİTAK kendini polis ve savcı yerine koyuyor. TÜBİTAK bize bunu yapanların medya uzantılarına malzeme veriyor'' dedi.
Bir bilgisayarda zararlı yazılım varsa o bilgisayarın mahkemeye delil olarak sunulamayacağını belirten Yalçın, şöyle konuştu:
''Niye herkes bize düşman? Polisi, savcıyı geçtik, şimdi karşımıza TÜBİTAK'ın 3 bilirkişisi çıktı. Hiç lehimize bir şey yok mu? Bizden ne istiyorlar? TÜBİTAK, mahkemeyi kandırmak istiyor. TÜBİTAK'ı affetmeyeceğim.
2009'dan beri telefonlarım dinleniliyor ve takip ediliyorum ancak dosyada 'word' dosyasından başka delil yok. ODTÜ, Boğaziçi, YTÜ ve TÜBİTAK delillerin zararlı yazılımlardan oluştuğunu belirtmiştir. Bu dava 14 Eylül'de bitmiştir. Ama biz yine cezaevine gittik.
Dosyadaki delil durumunda bulunan telefon görüşmelerine bakıldığında 'Ergenekon' üyesi olmadığım ortaya çıkacak. Adalete olan güvenimin tekrar kazanılmasına örnek olun. Adlarınızı hukuk tarihine altın harflerle yazın. Bana yönelik suçlamaları hak etmiyorum.''
'TÜBİTAK BİLGİSAYARA NE YAPILDI SÖYLEMİYOR'
Duruşmada, TÜBİTAK'ın ek raporuna karşı beyanda bulunan tutuklu sanık Hanefi Avcı, davanın daha çok teknik deliller üzerine döndüğünü ifade ederek, teknik raporlarla diğer konular beraber değerlendirilirse, olayın bütünüyle aydınlanacağını ve ne olduğunun net olarak görüleceğini söyledi.
Avcı, dosyaya delil olarak konulan belgelerin hiç birinin Odatv'deki bilgisayar ile Barış Pehlivan ve Müyesser Yıldız'ın bilgisayarında oluşturulmadığını, bu bilgisayarlarda düzeltilmediğini ve şüpheli dosyaların hiçbirine bu bilgisayarlarda açılıp bakılmadığını öne sürdü.
TÜBİTAK'ın raporunda, bilgisayarlarda zararlı yazılım çalıştırıldığını da tespit ettiğini anımsatan Avcı, şöyle konuştu:
''Müyesser Yıldız'ın bilgisayarına, 2011 yılında gönderilen 4 dosya, 2010 yılında gelmiş gibi gösterilmiş. Burada çok ciddi bir planın saldırısı var. Sahte e-postalarla gönderilen virüsler, o bilgisayarı, virüsü gönderenin kendi bilgisayarı gibi yapacak hale getirebiliyor. Sıradan bir virüs değil. Üstelik saldırı 1 hafta sürmüş. Ciddi bir hazırlık var. TÜBİTAK bunları söylüyor. Bütün bu saldırılara karşın o bilgisayarlarda ne yapıldı TÜBİTAK bu soruya yanıt vermiyor. Aslında bizim bilemediğimiz birçok şeyi o bilgisayarlarda yapmış olabilirler. Sonuçta, bu dosyaların hukuken bir değeri yok. Bu tertibi yapan failler, ciddi bir gayret gösterilirse bulunabilir. Buradan suç duyurusunda bulunuyorum.''
Dosyadaki bir dijital belge nedeniyle Müyesser Yıldız'ın ve ''Ergenekon'' sanıklarının, kitabının hazırlanmasına katkı sunduklarının iddia edildiğini anlatan Avcı, ''Kitap yazmakla örgüte yardım suçu işlenmiş olmaz. Bu iddia hukuka uygun değil. Tahmin ediyorum ki mahkemeniz, bu davayı, Ergenekon'la birleştirecek. Birleştirme kararı vermezseniz kamuoyunda bu sahte belgeleri kimin düzenlediğine dair tepkiler olacak. Birleştirme kararı işinizi kolaylaştıracak'' diye konuştu.