Süreç hakkında konuşan Perver, "Ben çok umutluyum gerçekten o kadar umutluyum ki, Barış sağlansa… Türkiye bir cennet olur bence" dedi.
ÇÖZÜM SÜRECİNİ KÖRELTMEYE GEREK YOK
CNN Türk’te yayınlanan Ne Oluyor programına katılan Şivan Perver, Şirin Payzın’ın sorularını yanıtladı. Çözüm sürecine yönelik yaşananları olumlu bulan Perver şöyle konuştu:
"Ben özgürlükten yanayım. Ben dostluktan kardeşlikten yanayım. Ben herkesin özgürce yaşama hakkı olduğundan yanayım. Yani kim olursa olsun insan güzeldir. Sen Türksün ben Kürdüm. Bizim içinde değerli o değeri ile güzelliği ile değerli. Kürt’te olabilirsiniz Türk’te olabilirsiniz. İnsan olarak insan değerini bilmek gerekir. Bu güzel bir şey. Bu Türkiye’de olduğu zaman bence Türkiye o zaman Türkiye olur. O zaman çok daha mükemmel gelişir bence. Hiç kimse bu konuda okyanus ve dere meselesine getirmesin. Hükümet bu konuda böyle cesaretli bir adım atmışsa bence köreltmeye gerek yok yani. Tabi Türkiye’nin geçmişinde çok değişik unsurlar vardır ki bunu tökezletmek için siyasi egoizm vardır. Ekonomik menfaat vardır. Dış devletlerin karışma olayı vardır. Türkiye’nin her zaman bağımlı olmasını isteyecekler muhakkak. Onun ekonomik sosyal gelişmesini çok mükemmel gelişimine uğramasını demokrasiye kavuşmasını istemeyecekler muhakkak. Bu vardır yani. Ortadoğu’da olduğu gibi. Orta doğu dünyanın cenneti. Dünya petrolünün %67,9’u Ortadoğu’da çıkıyor. %9’u Kerkük’te çıkıyor. Kocaman bir devlet var başında. Ama ne oluyor kimse ağlıyor mu buna? Herkes birbirini vuruyor öldürüyor, kavga şu bu falan filan.Yoksa Ortadoğu dünyanın cenneti olur. Barış sağlansa… Onun için ben diyorum Türkiye dereden geçer okyanusa girer yani. Okyanustan dereye değil de, dereden okyanusa . Okyanusa geçmesi lazım."
37 YILLIK MEMLEKET HASRETİ
37 yıldır Türkiye dışında yaşayan Perver memleket hasreti çektiğini belirterek şunları söyledi:
"İnsan özlemez mi? Yani doğduğun toprak, seni yoğuran, yaratan toprak. Bence her şeyin temelidir. Tabi dünyamız güzel, dünyanın bütün toprakları her tarafı güzeldir. Fakat insanın doğduğu yer bambaşkadır. Yani insan doğduğu yeri sevmezse, ona sahip çıkmazsa yeşermez, güzelleşmez, gelişmez. Onun için Kur’an’da da denilmiş ’Vatanını sevenin imanı kamildir.’ Onun için insan doğduğu toprağıyla hamurlaştığı ülkeyi sevmeli. Ben özledim elbette fakat daha çok özlediğim bir şey var. O toprağa döndüğümde neden o topraktan koptum o kadar uzun yıl ayrı kaldım? 37 yıl bir rekor. Ömrümün fazladan yarısı orada geçti. Niye koptum ben? Özlediğim daha başka şeyler vardı, istediğim daha farklı şeyler vardı. Bu sadece benim isteğim değil yani. Özgürlük… Özgürlüğü getiren de çeşitli nedenler vardır. Benim arayışım o şartların oluşması. Özgürlüğü getirecek şartların oluşması idi. Belki 10 yıl önce olmuş olsaydı ben Şirin Payzın’la program yapamazdım ama bugün yapabiliyoruz demek ki özgürlüğü getirecek şartlar yavaş yavaş oluşuyor. Bu da bizi gerçekten çok sevindiriyor ve bizi yan yana getirebiliyor."
ÇOCUKLUĞU DAİR ANILAR
Şivan Perver çocukluğuna dair anılarının sorulması üzerine şunları kaydetti:
"Çok şey var. Yani üzücü şeyler vardı, sevindirici şeyler vardı. Ben biraz kavgalıydım aynı zamanda çok düşünceliydim. Çok düşünürdüm derin derin düşünürdüm. Böyle bir çöle çıkardım gece yarısına kadar gelmezdim. Arkama düşerlerdi "nerede bu çocuk? nereye kayboldu?" düşünüyordum. Toprağa bakardım, gökyüzüne bakardım. Sonra "Bu nasıl oluşmuş? Niye oluşmuş? Bunun sırrı ne? İnsanların arasındaki ilişkiler niye böyle? Niye kimileri böyle, kimileri böyle?" Hep böyle düşünürdüm. Sonra başka şeylerle karşılaştığımızda artık değerlendirmesini yapmaya çalıştık. Tahlilini yapmaya çalıştık. "Bu niye öyle oluyor, böyle oluyor?" ben evde Kürtçe konuşuyorum okula gidiyorum Türkçe konuşmam lazım ama biliyorum ki Türkçe bana yabancı dil. Yani Kürtçenin içindeyim. Rüyamı görüyorum Kürtçe ile... İçindeyim... Türkçe bana tahtada yazılmış bir yazı gibi görünüyor. Ezberimde yani. Düşünemiyorum, felsefemi kuramıyorum. Öğretmen: "Ömer Seyfettin’in hayatını anlat bakalım." ezberlememiz gerekir. Türk çocukları bir kere okuduktan sonra zihinde kalıyor; çünkü dünyası Türkçe. Ama onun yanında biz liseyi bitirdiğimizde hem Türk hem Kürt çocukları aynı imtihana giriyor. Biri ezberleme yapmış öbürü dünyasında. Hadi bakalım seçil! Tabi 20 Türk seçilir. 2 Kürt seçilir. Böylecede Kürt hiç toprağına sahip çıkamaz. Hiç halkına da yararlı olamaz. Bu bir nevi evet böyle bir sistem vardı ama o güzelim tarih yaratan topraklara verilmiyordu. Şu anda bak ne güzel şeyler gelişiyor. Urfa’ya git, Diyarbakır’a, Van’a git ne güzel şeyler vardır. Bu son zamanlarda duyduğım kadarıyla generaller, askerler kesiyorlardı ağaçları. Bizde bir ağaç kesmek günahtır. Bir ağacın değeri bir insandan daha çok. Aman kesmeyin. Öyledir de bir ülke ağaçsız kaldığı zaman ne duruma gelir. Hayvanda kalmaz, canlı kalmaz. Yeşilliğin olması hayatın olması demektir. Bizde Kürtçe’de "jin ge" diyorlar. "Jin" hayat yani hayat yeri. "Jin ge" demek orman, ağaçlık, yeşillik bu demektir. Jin ge nin olmadığı bir ülkede hayvanda ölüyor. Toprak kuru kalıyor. Havası da bozuluyor, yağmuru da gelmiyor. Bizim orası hep yakılıyor. "Terörist var şu var yakın" ben çok üzülüyorum, gerçekten çok üzülüyorum."
İNSANLARI KORKUTA KORKUTA İŞKENCE EDE EDE YOLA GETİRMEK
Şivan Perver ilkokul’da yaşadığı bir olaydan örnek vererek, ’Toplumun düzenden korkarak değil, onun içinde düzenler şekillendirerek varolacağını’ söyledi. Perver konuşmasına şöyle devam etti:
"Modern bir okula gitmiştim. Devletin kurduğu okula modern derler biliyorsunuz. Türkiye bir ulusal devletti yani. Bizde de her 10 köyden birinde okul vardı. Çocuklar ya akrabalarına gelirdi ya da okula gelirdi. Sabah gelir akşam dönerlerdir. Bizde Turna ya da Karuk diye bir köyümüz vardı. Hepimiz ona giderdi. Teyzem vardı orada. İlk sene teyzemlerde kaldım. İkinci sene ailem geldi oraya. Hoca biz Türkçe bilmediğimiz için "Kürtçe konuşanı döverim, onun için sen bana söyle kim Kürtçe konuşuyorsa" belkide öğretmen bizi anlamak istiyordu ya da dersleri öğrenmemizi istediği için yapardı; ama bazı öğretmenlerde tabi art niyetliydi. Öğretmen gelmiş Türkçe’yi öğretiyor zavallı ne yapacak? Çocukların Türkçe öğrenmesi lazım ki beni anlayabilsin. Okuyabilsinler. Burada da bir doğruluk vardır. Öte yanda da devletin kanunca koyduğu bir şeyler vardı. Sabah erken "Ne mutlu Türküm diyene, Türküm, doğruyum çalışkanım" bilmem ne falan. Herkese okutulurdu. "Bana çık çocuklara sen söyle" dedi. Bir tokat attı bana. Hava soğuk, dövüyor beni. "Niye dövüyorsun beni?" "Hani konuşuyorsun lan. Hadi söyle", "Söylemem" dedim. "Söyleyeceksin!" "Söylemem" dedim. 2 saat beni çocukların önünde dövdü. Ellerim böyle şişti. Ondan sonra kaçtım gittim eve ağlaya ağlaya. Zavallılara öğretmenler işkence yapıyorlardı, gerçekten yani. Seveceği yerde işkence vardı. "Ne oldu sana?" ağlaya ağlaya ellerimi gösterdim. Nasıl şişmiş. Geldi öğretmenin yanına "Niye çocuğu dövüyorsun?" taşlar üzerine atıldı. "Deli misin öğretmen?" babamda dövdü kendisini. Öğretmen gitti şey karakoluna, babam bir hafta boyunca işkence altında kaldı. Sakıldıya sakıldıya geri geldi. Niye öğretmene karşı gelmiş. Hükümet her şeydi yani. Bir toplumun korunması için bir düzenin olması gerekir. Doğru; ama toplum ondan korkarak değil. Onun içinde düzenler şekillendirilmiştir. Oligarşi, monarşi, diktatorya, demokrasi bilmem ne falan filan... Acaba Türkiye nasıl bir ülkeydi işte. Böyle insanları korkuta korkuta işkence ede ede yola getirmek."
"İNSANLIK ADINA MEMLEKETE DÖNECEĞİM"
Türkiye’ye döneceğini belirten Perver, "Ben sanatımın bayrağı altında gitmek istiyorum. Herhangi bir partinin bir siyasetin bayrağı altında gitmek istemiyorum. Saddam rejimi tarafından bir sürü insan idam edildi, kasetlerim ceplerinde bulunduğu için. Böyle bir durumda ben bu sanatı kimin eline vereyim? Asla yapamam. Ben o insanlara o şehitlere ihanet ederim. Bunun için kimse beni tarafına çekmesin lütfen. Ben insanlık adına geleceğim onlara hizmete geleceğim. Barış, dostluk, güzellik için geleceğim" dedi.
"KARADENİZDE ŞARKI SÖYLEMEK İSTİYORUM"
BDP’nin Karadeniz gezisindeki olaylara değinen Perver şunları söyledi:
"Onlar bizim kardeşlerimiz. Bizi Kürt olarak biraz dış görmüşler ama biz öyle görmüyoruz. İdeolojilerin, siyasetlerin etkisinde kalmışlar. Aslında Kürtler onların en iyi dostudur. En güzel kardeşleridir. Onun için ben giderim yani. İsterse beni yuhalasınlar, isterse protesto etsinler ama ben derim ki; Sizin için şarkı söylemeye geldim. Sizi seviyorum. Size karşı bir şeyim yok ki. Bence onlarda beni sever. Zannetmem öyle saldırsınlar. İnsan ruhu barışa, güzelliğe aşılanınca bambaşka bir şey olur. Değişir yani bence Türkiye’deki insanlarda değişir yavaş yavaş. Kabullenir yani. Bu olan bir şeydir. Bu bir güzelliktir. Kürtçe benim yarattığım bir şey değil. Var olan bir şeydir. Milyonlarca insanın konuştuğu bir dildir. Yaratılmış bir kültürdür. Olagelmiş yoğunlaşıp ortaya çıkmış bir kültürdür. Onun için buna sahip çıkmak sevmek bence çok güzeldir.Türkiye bu sevgi ile güzel Türkiye olur."