Bir Osmanlı'nın gözünden Japonya

Sultan 2. Abdulhamit devrinden itibaren Osmanlı'nın ilgi alanına giren Japonya'ya resmi heyetler haricinde...

Bir Osmanlının gözünden Japonya
16 Mart 2012 Cuma 08:44 tarihinde eklendi.

 

Sultan 2. Abdulhamit devrinden itibaren Osmanlı'nın ilgi alanına giren Japonya'ya resmi heyetler haricinde birçok Osmanlı aydını da seyahat eder, raporlar hazırlar. Bunlardan birisi de uzun yıllar devlet teşkilatında çalıştıktan sonra emekli olarak gazetecilik yapmaya başlayan Samizade Süreyya Bey'dir.

1914 yılında Japonya'ya seyahat eden Süreyya Bey, buradaki gözlemlerini, incelemelerini 1917 yılında "Day Nippon-Büyük Japonya" adıyla kitap haline getirir. Kitap yıllar sonra Kitabevi Yayınları tarafından tekrar basılarak kültür hayatına kazandırıldı.
 
İşte, 100 yıl önceki bir Osmanlı aydınının Japonya seyahatinden gözlemleri...
 
"Çalışkan ve gururlu insanlar"
"Japonlar vatanseverdirler, öyle doğarlar öyle büyürler. Boş durmayı ve tembelliği sevmezler. Çok gururlu oldukları için vatanlarının dâima ilerlediğini ve ordularının kahramanlığını her milletin takdir etmesini isterler. Japonlardaki gururun kaynağı kendilerinin ilahların soyundan geldiklerine inanmalarıdır. Garip olan şu ki ilim ve eğitimin bu kadar gelişmesine rağmen bu inanışlarında hâlâ ısrar ediyorlar. Fakat gurur Japonların gözlerini kör etmiyor. Bu gururdan aldıkları kuvvetle daha çok çalışıyorlar."
 
Teşekkülat-ı Arziyye(Yeryüzü şekilleri)
"Japonya umumiyetle dağlıktır. Bu memlekette ziraat yapılabilecek arazi, pirinç ekimi için dağlar da yapılan setler de dahil olmak üzere ancak yüzde 12 düzeyinde. Ülkenin bir ucundan diğer ucuna kadar uzanan oldukça yüksek sıra dağlar var. Bu dağ silsilesinin en yüksek noktası Fuji... Fuji Yama'nın zirvesi 10 ay boyunca karlarla örtülü..."
 
Hayvânât-ı Berriyye ve Bahriyye(Kara ve Deniz Hayvanları)
"Japonya'da hayvânât-ı vahşiyye pek o kadar mütenevvi(çeşitli) değildir. Halbuki balık ve sâir hayvânât-ı bahriyye(deniz hayvanları) ticareti pek mühimdir. Uguisu adında bir tür bülbül vardır ki neşve-bahş(keyif veren) ve ahengdar terennümüyle(ötüşüyle) dinleyenleri mest eder. Japonya'da geyik, ceylan, tilki, tavşan, maymun, porsuk, domuz gibi hayvânâta tesadüf edilebilir. Fakat kedi, köpek, at, öküz, tavuk, fare, gelincik, kesir miktarda(yoğun olarak) bulunur. Koyun ve keçi ise nâdirdir. Yılan ve kertenkele pek çoktur. Bununla berâber muzır ve tehlikeli hayvânat -tilki ve porsuk hariç- nispeten azdır."
 
"Kuzu dolması ve irmik helvası yok"
"Japonlar, çoğunlukla pirinç, balık ve biraz da sebze ile karınlarını doyururlar. Biftekler, baklavalar, irmik helvaları, kuzu dolmaları ve daha bilmem neler Japonlar tarafından bilinmiyor. Japonların geneli tabiattan hoşlanır. Kırlarda gezmek, o güzel krizantem bahçeleri arasında dolaşmak, kiraz ağaçları altında kır alemi yapmak, Japonların en büyük eğlencesini teşkil eder. Eğlence için israf yapmazlar. Avrupalılar gibi operalara, tiyatrolara altın saçmazlar. Kendilerine mahsus tiyaratları, sazları ve sazendeleri vardır."
 
Gece Pazarları
"Japonya'da ayın belirli günlerinde, şehrin muhtelif yerlerinde, genellikle bir mabedin civarında gece pazarları kurulur. Japonya'ya gelen bir seyyah ne olursa olsun bu pazarları gezmelidir. Zira, görülecek çok şey vardır. Bu gece pazarları küçük esnafın çok işine yarar. Müşterilerin dikkatini çekmek için bütün kuvvetleriyle bağırırlar."
 
Falcılar
"Japonya'da bilhassa halk tabakası, bizde olduğu gibi, falcılara rağbet eder. Cahil halkın güvenini kazanan falcıları şehrin her köşesinde görmek mümkündür. Bu falcılara göre hayatın bütün esrârı açıktır. Size geleceğin serâir-i mektumesini(gizli sırlarını) açık bir dille anlatırlar. Bunları anlatırken takındıkları tavır bunları rastgele değil; gizli ilimlerin kesin hükümlerine göre konuştukları izlenimini verir."
 
Rakkâse ve Geyşalar
"Japonlara göre geyşasız hayat pek sönüktür. Geyşaların bulunmadığı hiçbir eğlence tertib edilmez. Bu küçük Japon rakkaseleri küçük yaşlarda ailelerinden mukavele ile alınarak kadın eğitimciler tarafından 'geyşaya' denilen rakkashânelerde talim görürler. Gündüzleri veya geceleri çayhanelere, özel eğlencelere gönderilir. Geyşalar genellikle güzel olurlar. Lâkin kendilerinde iffetten eser yoktur. Aldıkları terbiye bir ahlâk terbiyesi değildir. Çocukluklarından beri hırslı ve menfaatçi eğiticilerin elinde yetişirler. Bu sebeple, bunlarda iffet ve namus aramak abestir. Bu sevimli rakkaseler fena mahluklar değildir. Yalnız şu var ki hatâyı işlerken, onun hatâ olduğunu fark edemezler."
 
"Şûhane" Japon dansları
"Japon dansları ancak "şûhane"(nazlı, işveli, oynak) kelimesiyle tarif edilebilir. Bu sevimli rakkaselerin bazen kırmızı veya sarı elbise giyerek bir sonbahar dansına çıkışları vardır, hakikaten görülmeye değer. Geyşa sonbaharı vucudunun hareket ve işaretleriyle öyle şairane bir şekilde tasvir eder ki hoşa gitmemesi mümkün değildir.
 
Samuraylar
 
"Samurayların görevi vatanlarını iç ve dış düşmanlara karşı savunmaktır. Aynı zamanda edebiyat ve diğer ilimlerin gelişmesine de katkı da bulunurlar. Samuray daima cesurdur. Ölümden, işkenceden katiyyen korkmaz. Onun nazarında hayat ve ölüm eşittir. Onurlarına çok düşkündürler. Şeref ve haysiyetlerini kırıcı herhangi bir durumda derhal 'harakiri' yaparak intihar ederler. Biri savaşmak için diğeri harakiri için olmak üzere iki kılıç taşırlar. Bir samurayın kılıçına zarar vermek ya da üzerine basmak en büyük hakaret olur. Samuraylar tüccar ve esnaf tabakasına tepeden bakarlar, hakir görürler. Onlar için en şerefli meslek silahşörlüktür."

Milliyet