Erdoğan Avrupa'ya fırçayı bastı !

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Avrupa Komisyonu Parlamenterler Meclisi (AKPM) Genel Kurulu'nda konuştu

Erdoğan Avrupaya fırçayı bastı !
13 Nisan 2011 Çarşamba 13:45 tarihinde eklendi, 2.626 kez okundu.

 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AKPM'de bir parlamenterin "Bütün dini azınlıkların eşit olarak ibadet yerlerine erişim haklarının, dinlerini ifade etme haklarını yaşayabilmeleri için bize nasıl bir güvence getirebilirsiniz?" sorusuna esprili şekilde "Sizi ben Türkiye'ye davet etmek isterim. Türkiye'yi yakından takip etmiyorsunuz. Duyduklarınızla hareket ediyorsunuz. Zannediyorum, arkadaşımız Fransız mı? Ama Türkiye'ye de Fransız" karşılığını verdi. 
    
Erdoğan, Avrupa Konseyi binasında Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) Genel Kurulu'na hitap etti ve parlamenterlerin sorularını yanıtladı. 
    
Bir parlamenterin "Kadın teşkilatına değindiniz ama heyetinizde hiç kadın olmadığını tespit ediyorum. Umarım gelecek sefer heyetinizde kadınlar da olur. Basın özgürlüğünün önemini vurguladınız. (İmamın Ordusu) kitabı sansüre uğradı ve Ahmet Şık isimli gazeteci tutuklandı. Bunun sebebini bize açıklar mısınız? Yayından önce önce yapılan sansürün ve yazarının tutuklanmasının sebebini açıklar mısınız?" sorusu üzerine Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti: 
    
"Öncelikle alkışlayanlara çok teşekkür ediyorum. Çünkü bizi alkışlıyorlar, sağ olsunlar. Bir diğeri heyetimizde bayan arkadaşlarım burada. Ben bugün buraya sadece şahsım ve iki bakan arkadaşımla geldim. Bayan milletvekili arkadaşlarım da konsey üyesi olarak buradalar. Bir şey çok önemli... Dedim ya önyargılardan arındırılmış bir yapı çok çok önemli. Az önce sorduğunuz kitapla ilgili, bu kitapları toplatan ben değilim. Bu basılmamış kitapla ilgili bu tutuklanan medya mensuplarının belge, bilgileri değimiz olay var ya, işte bu belge ve bilgiler ardından neyin geldiğini gösteriyor ki yargı, yürütmeye 'burada şöyle bir hazırlık var, hemen siz bu hazırlığın üzerine gidin' diyor ve o hazırlığın üzerine gidildiğinde ortaya bu çıkıyor. 
    
Bombayı kullanmak suçtur ama bombanın hazırlanmasındaki malzemeleri kullanmak da suçtur. Diyelim ki bir yerde bombanın kullanılmasında ne varsa, fitilinden ta diğer maddelerine varıncaya kadar ne varsa bunun ihbarı gelmişse, güvenlik güçleri gidip bunları toplamaz mı, almaz mı? Çünkü bu da bir suç teşkil etmektedir. Gider onları alır. Burada da eğer daha önce gelmiş belgeler ve bilgiler içerisinde bu tür hazırlıkların olduğu varsa, yargı da bununla ilgili kararını vermiştir ve güvenlik güçlerimizden 'şu adreste böyle bir hazırlık vardır, gidin bu hazırlığı alın gelin' demiştir. Bu hazırlık daha sonra internet sitelerine kitap olarak adeta girmiştir ve internet sitelerinde de bunun içinde neler olduğu ortadadır. Bu gerçekleri herhalde görmek isabetli olacaktır diye düşünüyorum. Bu, yürütmenin yapmış olduğu bir eylem değil, yargının almış olduğu bir karardır. Burada şunu söylemek zorundayım, hep işimize geldiğinde bağımsız yargıdan bahsediyoruz, bağımsız yargıyı her yerde savunuyoruz ama Türkiye'ye gelince, Türkiye'de bağımsız yargı istemiyorsunuz. Ya? Yürütmeye bağımlı bir yargı istiyorsunuz. Kusura bakmayın yürütmeye bağımlı bir yargı yok. Bağımsız bir yargı var, bağımsız yargı da görevini yerine getiriyor. Olayın aslı budur." 
     
"ÜLKEMİZE YENİ SIKINTILAR YAŞATMAK İSTEMİYORUZ"- 
     
Başbakan Erdoğan, başka bir parlamenterin "Ben Avrupa solundanım. Sizi kutlamak istiyorum, Türk hükümetinin hem Türkiye'de hem de uluslararası platformda yaptıklarından dolayı. Demokratik değişimden yana olduğunuzu söylediniz. Ancak buna saygılıysanız neden Türkiye'deki seçim yasasındaki yüzde 10'luk barajı indiremediniz?" şeklindeki sorusuna karşılık şu yanıtı verdi: 
    
"Önce ben de size çok teşekkür ediyorum. Benim savıma, tezime katılmayabilirsiniz. Ben sizin tezime katılmanızı zaten beklemiyorum ama buna saygı duyarım. Ben şiir okuduğum için hapse girmiş bir liderim. 4 ay gittim hapiste yattım. Çıktım ondan sonra partimizi kurduk ve seçim kazandık. 8,5 yıldır da halkımın büyük teveccühü ile iktidardayız. Bunun en güzel değerlendirmesini halk yapıyor. Halkım bu değerlendirmeyi bu şekilde yaptığına göre demek ki burada bir incelik var. Yüzde 10 barajını koyan benim partim değil, biz de yüzde 10 barajıyla geldik. Biz geldiğimizde bu baraj vardı. Partimizi kurduk ve 16 ay sonra da iktidar olduk. Bu bir gerçeği gösteriyor, bu kadar kısa zamanda böyle bir parti yüzde 10 barajına rağmen nasıl oldu da Türkiye'de iktidar oldu? 
    
Biz sol kanatta ve sağ kanatta veya uçlarda kalmadık. Biz Türkiye'de merkez siyaset yaptık ve halkımızın tamamını kucakladık. Türküyle, Kürdüyle, Lazıyla, Çerkeziyle, Gürcüsüyle, Abhazasıyla, Romanıyla hepsini kucakladık. Ama bakın ben şu anda Fransa'da Romanların buradan ihraç edildiğini, kovulduğunu görüyorum. Demokrasi bu mu? Fransa'da şu anda kişisel inanç özgürlüklerine saygının olmadığını görüyorum. İnanç özgürlüğü bu mu? Türkiye'yi bu noktada yargılama gayreti içerisine girenler, önce kendilerine bir baksınlar, kendilerini önce bir değerlendirsinler. Ondan sonra da bizi yargılasınlar. 
    
Yüzde 10 barajını indirmek veya indirmemek demokrasi ile ilintili bir konu değildir. Şu anda Avrupa'da yüzde 8, yüzde 7 barajı da var, olabilir. Ama biz ülkemizin istikrarı için, güveni için böyle bir adımı devam ettirme kararı almışız. Halkımızda da bunun karşılığı var. Çünkü bizden önce tek başına iktidarların olduğu dönemde Türkiye'nin çıtası hep yükselmiş, koalisyon hükümetlerinin olduğu dönemlerde de hep gerileme dönemi başlamıştır. Biz şu anda bir yükselişin içerisindeyiz. Ülkemize yeni sıkıntılar yaşatmak istemiyoruz. Yeri geldiği zaman bu barajın biraz düşürülmesi gerekirse onu da yine halkımızla müzakeresini yaparız ama onu size soracak değiliz. Halkımızla müzakeresini yaparız, halkımızla da kararını veririz. Halkımız bize 'indirin' diyorsa indiririz. Halkımız bize 'böyle devam edin' diyorsa böyle devam ederiz. Kararını verecek olan 74 milyonluk Türkiye'dir. Bu bakımdan değerlendirmenizi istiyoruz. Çünkü biz şu anda geldiğimiz yerlere kolay gelmedik, bunun çok bedelini ödedik, yeni bedeller de ödemek istemiyoruz. En ileri demokrasiyi de Türkiye yakalıyor. Örnek bir ülke olma mücadelesini de sürdürüyor. Parti ise bizde parti var, seçimse en geniş anlamda seçim var. Biz de hiçbir partiye yasak yok, isteyen istediği zaman istediği gibi partisini kuruyor. İstediği gibi seçimlere giriyor ama bir etnik parti değiliz, bölgesel parti değiliz. Ülkemizin tamamında varız, tüm insanlarına hitap ediyoruz. Bu şekilde de mücadelemizi tamamıyla bir kriterler içinde sürdürüyoruz." 
     
'ARKADAŞIMIZ FRANSIZ MI?"- 
     
Başka bir parlamenterin "Bütün dini azınlıkların eşit olarak ibadet yerlerine erişim haklarının, dinlerini ifade etme haklarını yaşayabilmeleri için bize nasıl bir güvence getirebilirsiniz?" sorusuna karşılık Başbakan Erdoğan'ın esprili şekilde "Sizi ben Türkiye'ye davet etmek isterim. Türkiye'yi yakından takip etmiyorsunuz. Duyduklarınızla hareket ediyorsunuz. Zannediyorum, arkadaşımız Fransız mı? Ama Türkiye'ye de Fransız... Biz de böyle güzel bir söz var: Türkiye'ye çok Fransızsınız" ifadelerini kullanması, Genel Kurul'da gülüşmelere neden oldu. 
  
Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: 
    
"Ortodoks Patriği seçilmesi Lozan Anlaşmasına göre Sensinot Meclisi'nde yapılır. Sensinot Meclisi, Lozan Anlaşması'na göre TC vatandaşı olmak durumundadır. TC vatandaşı olmadığı halde şu andaki Ortodoks Patriğinin seçimine biz göz yumduk. Ben bundan önceki Başbakan değerli dostum Karamanlis'e şunu söyledim: 'Söyleyin, müracaat etsinler. Vatandaşlığa alalım, Lozan'ı çiğniyorlar, Lozan'ı çiğnetmeyelim.' O dönem olmadı. Şimdi değerli dostum Yorgo'ya da aynı şeyi söyledim, 'Bunları vatandaşlığa alalım, bu işi meşrulaştıralım.' Daha sonra bunu Patriğe de söyledim. 'Lütfen müracaat etsinler, bunları vatandaşımız yapalım.' Sonunda müracaat ettiler, şu anda bizim vatandaşımız durumundalar. 
    
Bununla kalmadık. Dediler ki 'Sümela Manastırı'nda ayin yapmak istiyoruz.' 'Hay hay' dedim. Geçen yıl Sümela Manastırı'nda gittiler Sayın Patrik, tüm heyetiyle beraber, yaklaşık 3 bin kişi filan orada ayinlerini yaptılar. Aynı şekilde Tarsus'ta Alman dostlarımız bizden ricada bulundular. 'Her yıl burada ayinlerinizi yapabilirsiniz' dedik. Onların bu şekilde önünü açtık, onlar orada ayinlerini yapıyorlar. Aynı şekilde Van'da Ermeni Ortodoks Kilisesi yıkılmak üzereydi. O kiliseyi kendi kasamızdan restorasyonunu yaptırmak suretiyle orayı da ibadete açtık. Daha başka örnek vereyim mi? Ülkemizde bulunan ne kadar farklı dini azınlık varsa hepsinin ibadetini yapma noktasında garantisi benim, sigortası benim. Hepsi ibadetini rahatlıkla yapar. Onların sigortası durumundayız. Bizim iktidarımız bunu başarmıştır. Kimse bu noktada 'biz ibaretimizi yapamıyor durumdayız' diyemez. Eğer derse, hakikaten bize karşı bu saygısızlık olur. Kim diyorsa haberim olsun, bizzat ilgileneceğim, bizzat takip edeceğim. Bu kadar açık konuşuyorum." 
     
"UZUN SÜRELİ TUTUKLULUKLUKTAN RAHATSIZLIĞIMIZ VAR" 
     
"Basın, ifade özgürlüğünden bahsettiniz, acaba yargıdaki bazı kurumlar ifade özgürlüğünü kısıtlama amaçlı kullanılıyor mu? Orhan Pamuk'un devlete karşı hiç bir eylemi olmamıştır. Aynı durumda olan başkaları da var ama onlar bugün cezalandırılıyorlar ve ifade özgürlüğü sınırlandırılıyor" şeklindeki sözler üzerine Başbakan Erdoğan, şu yanıtı verdi: 
    
"Pamuk'un kitabıyla alakalı olan... Tabii bir suç duyurusunda bulunulmuştur. Yargıya bir suç duyurusunda bulunulduğunda yargı bu suç duyurusunu değerlendirmek durumundadır. Değerlendirilmiştir ve iş olumlu bir şekilde de sonuçlanmış bitmiştir. Diğerlerine gelince, değerleriyle ilgili süreç, konuşmamda da ifade ettiğim gibi dikkat edilirse yazılarından, düşüncelerinden dolayı değil, çeşitli suç örgütleriyle terör örgütleriyle olan ilişkileri ve darbecilerle olan ilişkileri sebebiyle bir yargı süreci söz konusudur. Bunlar yargı tarafından belgelendiği için yürütmeye böyle bir görev verilmiştir ve yürütmenin bu noktada biliyorsunuz herhangi bir adım atması söz konusu değildir. Yargı, bağımsızlığına dayalı olarak kalkıp yürütmeden bu talepte bulunmuştur. Böyle bir görevi yüklemiştir ve bunun gereği yapılmıştır. Şu anda ise tutukluk süreci içerisinde daha değişik belgelerin, bilgilerin ortaya çıktığını biz tabii ancak yargının zaman zaman yapığı açıklamalarda duyuyoruz. Yine medyaya yansıyan bazı bilgileri almak suretiyle öğreniyoruz. Temenni ediyorum ki bu tür şeyler çıkmasın bir an önce bunlar da neticelensin ancak şunu söyleyebilirim; uzun süreli tutukluluk noktasında da rahatsızlığımız vardır. Bunlar ne kadar süratle neticelendirilirse bizlerde o kadar mutlu oluruz, memnun oluruz."