Reha Muhtar'dan Birand'a salvo

Reha Muhtar, Posta gazetesi yazarı Mehmet Ali Birand'ın oğlu için Mehmet Ali Ağca'dan röportaj sonrası imzalı fotoğraf istediğini iddia etti.

Reha Muhtardan Biranda salvo
27 Nisan 2011 Çarşamba 10:31 tarihinde eklendi, 2.974 kez okundu.

 

Acınacak günler bugünler...
 
Vatan’la birlikte Milliyet gazetesi Karacan’ların da içinde olduğu ortaklığa satıldı ve hergün yeni bir iddia kaplıyor internet sitelerini...
 
Karacan’ların akrabası olan bir kişinin önce Milliyet’e Genel Yayın yönetmeni olacağı fısıldandı...
 
Sonra o kişi çıktı “Ben Genel Yayın Yönetmenliği istemiyorum... Yazarlık çok keyifli olur...” diye yazarlığa göz kırptı...
 
Fısıltılar akraba kişinin Milliyet gazetesinin başyazarlığını düşündüğünü söylüyorlar...
 
Çok iyi olur gerçekten!!!
 
***
 
Geçtiğimiz aylarda Rıdvan Memi isimli bir gazeteci arkadaşım, Abdi İpekçi’nin katili Mehmet Ali Ağca ile röportaj yaptı TRT’de...
 
Ortalık ayağa kalktı ki TRT nasıl olur da bir gazetecinin katiliyle röportaj yapar...
 
Bunun üzerine Rıdvan Memi arkadaşım, Mehmet Ali Ağca’yla bir sürü gazetecinin zamanında İtalyan cezaevlerinde röportaj yaptığını hatırlattı...
 
Tartışma sürerken, Mehmet Ali Ağca da inanılmaz açıklamalar yaptı...
 
***
 
Ağca’nın açıklamalarını okuduğumda ağzım açık kaldı...
 
“Pes!!!... Bu kadar olmaz?..” dedim...
 
Fakat polemikten beslenen bir yazar olmadığımdan, bu defterleri açıp, “Utanmadın mı?..” diye sormadım...
 
“Boşver” dedim, ben nasılsa tanıyorum kimleri ve ne olduklarını...
 
Bu konuyu açarsam, “Özellikle polemik yapmak istiyor” diyecekler, “boşver...”
 
***
 
Mehmet Ali Ağca bu röportajında kendisiyle röportaj yapan gazeteciler hakkında şu ifadeleri kullanıyordu:
 
“Benimle röportaj yapan Güneri Cıvaoğlu, röportajdan sonra bana bir şey söylemedi... Allah kurtarsın türünden bir temennide bulundu... O kadar... Benimle röportaj yapan Mehmet Ali Birand, oğlu için fotoğrafımın üzerine imzamı istedi... Ancak İtalyan yetkililer izin vermediler... İmzalı fotoğrafı veremedim...”
 
***
 
Bu röportaj yayınlandı her tarafta...
 
Mehmet Ali Ağca yaşadıklarını birebir anlatıyordu...
 
Kendisinden ünlü bir gazetecinin oğlu için “imza istediğini” söylüyordu...
 
Olamazdı...
 
Çünkü o ünlü gazeteciyi Milliyet’e getiren, Milliyet’te çalıştıran, Brüksel’e gönderen ona kol kanat geren kişi Abdi İpekçi’ydi...
 
İpekçi’nin katilinden röportaj sonrası oğlu için “imzalı fotoğraf istemek” tek kelimeyle “rezil” bir durumdu...
 
Mutlaka yalanlanmıştır bir yerde dedim...
 
Hayır yalanlanmadı...
 
Satır aralarına baktım, bütün açıklamaların altını üstüne getirdim...
 
Yoktu yoktu yoktu...
 
***
 
Birisi birşey yazar mı diye baktım...
 
Kimsecikler birşey yazmadı...
 
Benim ağzımın hayretler içerisinde açık kaldığı, “Pes bu kadar da olmaz...” dediği olaya kimse en azından “gazeteciliğin etik suçu işlenmiştir” demedi...
 
O gazetenin genel yayın müdürünü öldüren katil, gazetenin yazarının kendisinden İtalyan cezaevinde röportaj sonrası “imzalı fotoğraf” istediğini söylüyordu...
 
Ve kimseden çıt çıkmıyordu...
 
***
 
Baktım ki “bu derece duyarsız” bir medyayız...
 
Yazsam dedim ne olacak ki?..
 
“Kavga ediyor” diyecekler, “boşver...”
 
Düne kadar oralı olmadım...
 
Ancak patavatsızlığın, pervasızlığın ve cüretin haya ve sınır tanımadığı günlere girince, “dur diyen aklıma, dur dedi yüreğim...”
 
Bu kabul edilmez dedi yürek...
 
“Milliyet gazetesinden yazarlık teklifi keyifli olur” diyenlere açık çağrıda bulunuyorum şimdi...
 
Abdi İpekçi’nin katili Mehmet Ali Ağca yalan mı söylüyor?..
 
Yalan söylüyorsa niye yalan söylemek ihtiyacı hissediyor?..
 
İmzalı fotoğraf istendi mi kendisinden?..
 
Bu açıklamalar, üzerine niye cevap verilmedi?..
 
Önce cevaplar verilsin...
 
Sonra yazarlık mı keyifli başyazarlık mı bakarız?..