Mahkumiyet gerekçesi açıklandı

Sanatçı Fazıl Say'a verilen 10 ay hapis cezası hakkında mahkumiyet gerekçesiyle ilgili ilk açıklama geldi.

Mahkumiyet gerekçesi açıklandı
18 Nisan 2013 Perşembe 14:02 tarihinde eklendi.
Piyanist Fazıl Say’ın 'dini değerleri aşağılamak'tan aldığı 10 aylık hapis cezasının gerekçeli kararı açıklandı. Söz konusu mesajlarda yer alan sözlerin ifade özgürlüğü kapsamında olmadığı belirtilen kararda, bu hakka dayanılarak dini değerleri aşağılama hakkının olamayacağı vurgulandı.     
  
İstanbul 19. Sulh Ceza Mahkemesi piyanist Fazıl Say’ı bir sosyal paylaşım sitesinde paylaştığı ifadeler nedeniyle 'dini değerleri aşağılamak' suçundan 10 ay hapis cezasına çarptırmıştı. Hükmün açıklanmasını geri bırakma kararı da veren mahkeme, bugün gerekçeli kararını açıkladı.
 
10 sayfalık gerekçeli kararda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) benzer içerikli örnek kararları anlatıldı. AİHM’de 1994 yılında Otto-Preminger Avusturya davasında, Council in Heaven adlı filmin dini değerlere aykırı olduğu gerekçesiyle toplatıldığı hatırlatılan kararda, “Katolik kilisesinin talebi üzerine Avusturya makamlarınca filmin toplatıldığı, yapılan itiraz üzerine AİHM, yapılan işlemin AİHS’nin 10. maddesine aykırı bulmayıp söz konusu bölgede Katoliklerin nüfus oranının yüzde 87 olmasını da nazara alarak halkın ezici çoğunluğunun dini olduğu gerçeğinin görmezlikten gelinemeyeceğine vurgu yapmıştır.” denildi.
 
1996 yılında da İngiltere’de çekilen bir eserde dine küfür bulunduğu gerekçesiyle dağıtımına ruhsat verilmediğini belirten mahkeme, bu kararın da AİHM’nin hak ihlali olarak görmediğini kaydetti. 
 
Say ve avukatının söz konusu ifadeleri sadece takipçilerinin görebildiği, bu nedenle aleniyet bulunmadığı yönündeki savunmalarına karşı kararda TCK 216/3 maddesine dayanarak, “Olayın aleni olarak gerçekleştiğinin kabul edilmesi için herkes tarafından görülmüş veya işitilmiş olması gerekmemektedir. Sadece ulaşmak isteyenlerin ulaşabileceği bir düzeyde olması aleniyet için yeterlidir.” denildi.
 
Aşağılama eyleminin, bireylerin barış esasına dayalı bir hukuk toplumunda yaşadıklarına dair duygunun zedelenmesi veya zedelenme ihtimalinin oluşması olduğu vurgulanan kararda, “Dolayısıyla kamu barışını bozmaya elverişlilik tabiri soyut tehlikeyi içermektedir. Tehlikenin gerçekleşmesi aranmamaktadır. Fiil ve sözlerin kamu barışını bozmaya elverişli olması yeterli görülmektedir.” ifadeleri yer aldı. 
 
Söz konusu mesajlar ayrı ayrı ve hep birlikte değerlendirildiğinde suçun oluştuğu kaydedilen kararda şunlar yer aldı: “İslamiyet, Hristiyanlık ve Yahudilik dinlerince kutsal sayılan cennet, cehennem, tanrı uğruna ölmek, huri ve Allahçı sözlerine belirtilen mesaj içeriklerinde yer verilmiştir. Bu dinlerce önem addedilen değerlerin hafife alındığı, aşağılandığı, cennet ve cehennemde alkollü içecek olarak bilinen rakı ve chivasregal varlığı ve yokluğuna vurgu yapılarak hafife alındığı, alay edildiği anlaşılmıştır.”
 
Mensup olduğu dine inanan insanlara Allahçı sıfatı addedilerek öncesinde yavşak, adi, magazinci, hırsız, şaklaban sözleri ile üç büyük dinin inananlarına açıkça hakaret edildiği belirtilen kararda, “Kutsal dinlerce varlığı kabul edilen cenneti meyhane ve kerhaneye benzeterek alay ve tahkir edildiği, akşam ezanının hızlı okunmasıyla alay edilerek hızlı okunmasının sebebini bekleyen rakı masasına veya bir sevgiliye vurgu yapıldığı, Allah uğruna ölmenin semavi dinlerce kutsal sayıldığı, hayvanlaşma tabiri ile birlikte anılarak ve benzetilerek söz konusu değerlerin aşağılandığı anlaşılmıştır.” denildi. 
 
‘Irmaklardan şaraplar akacak’ ile başlayan mesajdaki sözlerin Ömer Hayyam’dan alıntı olduğu iddiasının tartışılması gerektiği ifade edilen kararda, bu sözlerin Hayyam’a ait olup olmadığının tartışmalı olduğu belirtildi. Hayyam’a ait olsa dahi söyleniş şekli, diğer mesajların birlikte değerlendirildiğinde hafife alma ve alay etme kastı ile hareket edildiğinin açık olduğu kaydedildi. 
 
 
İç hukuk, uluslararası hukuk normları ve mahkeme içtihatlarının birlikte değerlendirildiğinde sanığın, söz konusu mesajlarındaki ifadelerin düşünce, vicdan ve ifade özgürlüğünü kullanma hakkı kapsamında değerlendirilemeyeceği vurgulandı. Söz konusu hakların kullanılmasına atıf yapılarak halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri, diğer bin anlatımla üç büyük din tarafından varlığı kabul edilen ve kutsal sayılan değerlere hakaret etme, sövme, tahkir, alay etme ve aşağılama hakkının olamayacağı kanaatine varılmıştır.